Yaşam Haber - Haberin Merkezi
 ZAM VE VERGİ YAĞMURU
03-11-2017 13:18 844

ZAM VE VERGİ YAĞMURU

 

 

   Meteorolojik iklim mevsim normalleri altında son derece kurak geçmektedir. Ekim ayı bitti neredeyse Kasım’ın ilk haftasını geride bırakacağız bir damla yağmur, yağış yok. Tatilini uzatan tuzu kurular için gayet güzel, Ancak aynı şeyi  geçimini tarımdan sağlayan gariban çiftçi için söylemek mümkün değil, Toprağın bereketi kalmadı..

   Ekonomik iklimde tam tersi bir durum yaşanıyor. Bırakın sağanağı, Sürekli hale gelen zam, vergi yağmuru vatandaşın üstünü başını iyice ıslatmakla kalmayacağı gibi don atlet orta yerde bırakacak gibi görünüyor.

    Ekonomik kriz, zam ve haksız vergilendirme konuları politikadan ayrı değerlendirmenin izahı da imkanı da yoktur. Çünkü ekonomik politikaların asıl belirleyeni siyasal iktidarlardır. Dolayısıyla Ekonomideki kriz ve dalgalanmaları sadece serbest piyasa kuralları ve dış ekonomik koşullara bağlamak, sorumluluktan kaçınmanın kolay yolu olan havaleciliktir. Yani ben yapmadım O yaptı ötelemeciliğidir.

    Türkiye de yaşanan ekonomik kriz ve bu krizin geniş halk yığınlarına yüklediği ağır faturanın asıl sorumlusu siyasal iktidardır. Çünkü on beş yıldır tek başına iktidarda bulunan, bütün ekonomik politikaları uygulayan mevcut iktidarın ta kendisidir. Mevcut durumda ekonomide yaşanan panik durumunu dezenformasyonla da gizlemenin olanağı kalmamıştır.

    Aşırı kamu harcamaları ( güvenlik savaş) sanayi üretimindeki yavaşlama veya durgunluğun yol açtığı Çifte açıklar, yani Bütçe ve döviz açıkları verilen büyüme rakamlarıyla büyük bir tezat göstermektedir. Büyüme rakamları tüm zorlamalara rağmen % 3 Ün altında kalırken,  yatırım tasarruf, dış ticaret dengesinde yaşanan açıklar hedef gösterilen büyüme rakamlarının çok üzerinde olduğunu göstermektedir.

   Bütün manipülasyonlara rağmen enflasyonun çifte rakamlara ulaştığını artık kimse inkar edemez hale gelmiştir. Dünyada enflasyonun neredeyse sıfıra yakın çok düşük düzeyde olduğu bir durumda Türkiye’de enflasyon çifte rakamlara tırmanmış olmasını küresel ekonomik koşulara bağlanamaz.

Tüketici fiyatlarında %11,2, Üretici fiyatlarında % 16 civarına çıkmış enflasyon, 40 milyar dolara koşan döviz açığını mevcut Üretim, ihracat, vergi ve sıcak para kaynaklarıyla karşılamanın imkanı kalmamıştır. Dolayısıyla hükümet mevcut tıkanmışlığın faturasını vatandaşa çıkarmak üzere zam ve vergi ipine sarılarak aşmaya çalışmaktadır.

    İstihdam tablosunda da durum pek parlak değil. Normal İşsizlik oranının % 11, genç İşsizlerde %24 civarında olmasına karşın hükümetin ısrarla enflasyon rakamlarını düşük göstermeye çalışıp sabit ücretli kesimlerin (Memur, İşçi, Emekli) enflasyon oranındaki ücret talebiyle birlikte, üretici köylünün taban fiyatını düşük seviyede tutması, iddia edildiği gibi büyümeden vatandaşa pay verilmesi gibi bir durumun bulunmadığını göstermektedir.

   % 5 gibi ücret artışıyla toplumun ezici çoğunluğu reel olarak enflasyon karşısında yoksullaştırılırken, kamu harcamalarında en ufak bir tasarrufa gidilmemektedir. Yürürlükte olan güvenlik ve savaş harcamalarını finanse edilmesi için zam ve vergiler üzerinde topluma çifte işkence yaptırılmaktadır. Toplum bir yandan uygulanan savaş ve şiddet bütçesini finanse ederken diğer yanda ekmeğini ve evladını kaybederek acı çekmektedir.

   Halk; üzerine yıkılmış direk ve dolaylı vergi yükü altında inim inim inlerken, Nüfusun % 1 i olan kaymak tabaka milli gelirin yarısından fazlasını cebe indirmektedir. Gelir paylaşımındaki adaletsizlik yetmemiş gibi baş ta akaryakıt, enerji olmak üzere eğitim ulaşım, gıda, sağlık, konut, gibi zorunlu harcama kalemlerine yüklenen zamlar vatandaşın ödeme gücünü aşmış bulunmaktadır.

   Her gün yapılan zamlarla Benzinin 6 lira, mazotun 5 lira sınırına dayanması, Otomobil vergilerinin % 30 yükseltilmesi,  hükümetin kendisi için beka meselesi haline getirdiği Suriye, Irak ve güneydoğu harcamalarının yol açtığı faturaların bedelini vatandaşın sırtına yükleyerek yoluna devam edeceğini göstermektedir.

    Oysa siyasal iktidar başından beri yanlış kurduğu savaş ve güvenlik denklemi yerine barışçıl politikaları esas alarak bütün bu ağır bedellerden kurtulabilirdi. Tabii ki tercih siyasal iktidarın olmuştur. 

Top