Yaşam Haber - Haberin Merkezi
ÇOĞULCULUĞU, HOŞGÖRÜYÜ VE DEMOKRASİYİ BENİMSEYENE KADAR SİYASAL KRİZLER DEVAM EDER
28-01-2017 16:46 1202

ÇOĞULCULUĞU, HOŞGÖRÜYÜ VE DEMOKRASİYİ BENİMSEYENE KADAR SİYASAL KRİZLER DEVAM EDER

 

 

Sosyal sorunlarda savaşın çözüm olmadığı bilindiği halde hala uluslar arası güçlerin ve bölge devletlerinin savaşı tercih etmeleri araştırılmalıdır. Sebep bana göre bölgenin siyasal haritasının oluşumunda ki tarihi seyir içinde aranmalıdır. Kapitalizmin yaşadığı krizin uluslar arası güçleri savaş politikalarına yaklaştırdığını ve belli bölgelerde savaşın kapısını araladıklarını biliyoruz. Fakat aynı zamanda bölge devletlerinin geleneksel benmerkezci küçük emperyalist askeri devlet politikaları ve geri kalmış sosyal yapıları üzerinde türeyen idari rejimleri ve İslami fetihçi düşünsel inançlar da sorgulanmalıdır.

Bölgede herkesin silahlarını çekip savaştığı ortamda barışçıl politikalardan yana olmak ta oldukça zor. Bizler gibi silahlı mücadelelere karşı olan neferlerden daha çok kitlesel güçleri elinde bulunduran basiretli ve güçlü siyasal önderler savaş durumuna her şeyden önce “dur” diyebilmelidir. Savaşan tarafları ateşkes görüşmelerine çekebilmelidir. Sonra da var olan savaşa neden olan haksızlıkların telafisi yoluna gidilmelidir.

Fakat ne yazık ki, şu anda bölgedeki güçlerin kendi aralarındaki yaptıkları ateşkesler dahi yapılacak savaşlarda yeni ortak savaş hedeflerinin belirlenmesi için yapılmaktadır.

Hal bu ki bölge halklarının arzuladığı: ortak düşmanlar değil, ortak dostluklardır. Komşusunun yoksulluğunu düşünen, onun ocağı üzerinde kendisi için ekmek pişireceğini sanan kişi aslında kendi yoksulluğuna kapı aralamaktadır. Çinlilerin tarihi bir deyimi var: “Eğer düşmanın varsa; hem düşmanına, hem kendine de bir mezar kaz!” Kısacası “Savaşa Hayır! Deyin!

İki yıldır savaşın sebep olduğu bölgemizdeki tüm yıkımları hep birlikte izledik. Kısa zamanda ekonomik dar boğazlara sürüklendik. Zararın haddi hesabı yok. Milyarlarca dolar yatırımlarımız heba olmuş, borçlar kapıda loda gibi yığılmış. Her gün bir ocakta cenazemiz var. Kılıçlar çekilmiş, bizim gibi kılıcı dili olanlar dahi susturuluyor. Cinnet geçirenler var! Deli Dumrulların kol gezdiği mekânlarda herkes kuyruğunu bacağının arasına almış. Deli Dumrullar, "Köprülerden geçenlerden “beş” akçeyi zaten alıyorlar, geçmeyenden de verecekleri parayı, vergileri artırarak “on akçeye" zaten çıkardılar! Gerekçeleri de hazır: Vatan, millet, Sakarya/ pardon Suriye! ……

Nereye kadar!

Savaşlar çözüm değildir. Dayatılmış sözleşmelerdir. Ertelenmiş muharebelerdir… Boşa kürek çekmedir.

 

Neden demokratik çözüm zeminlerini dışlıyoruz. Siyasal demokrasinin demokratikleşmesini neden kabullenmiyoruz? Neden çok etnikli ve çok inançlı yapımıza ulusalcılığı ve Hanefi köktendinciliği dayatıyoruz? Çoğulculuğa, hoşgörüye ve demokrasiye dayalı bir rejim arayışı içinde değiliz?

Bu durum aslında yaşadığımız coğrafyanın önemli bir dışavurumu olan davranış tarzıdır. Yani fetihçi kişilik! Hala İstanbul’un fethini kutlarız ya, boşuna değil. Ön Asya en çok fetih edilen halkların coğrafyasıdır. 3000 yıl önce Yahudi inancı ile dünyaya öğretilen ve son yüz yılda bölgemizde yükselen kapitalizm ile başat hale gelen milliyetçilik ve muhafazakârlık politikasının devamıdır. Yani, Yahudilerden öğrenilen “Kutsal Topraklar/VATAN” ve Emevilerin mevali kategorisi “Necip Millet” kategorilerine iyice sarılmaya başladık. Ganimetçi, katliamcı, Moğol kişiliklerimiz depreşti. Allah sonumuzu hayreyliye!

“Yeni Anayasa” tartışmalarında hiç kimsenin ağzından çoğulculuk, hoşgörü, insan hakları sözleşmesi gibi anayasaların öncelikle dikkate aldığı değerlerini ya da belgelerini duyan olmadı. Varsa yoksa çoğunluğa dayalı, yetkilerin tek elde toplandığı bir “Yeni Cumhurbaşkanlığı” rejimine marş marş!

Niçin yaraya mehlem olunmuyor? Çünkü bizleri temsil etmek isteyenlerin hiçbiri sorunları çözmekten yana değiller. Kendilerine imkân ve imtiyaz sağlayan koşullardan kopmak istemiyorlar. Şartlar bu olunca hepimiz yani vatandaşların sahipsizliği gün gibi ortada. Bu elbise bu çok renkli topluma uyar mı? Uymaz! Ne olacak? Vallahi, elde pek yapacak bir şey yok! Geriye bu yangını söndürecek olası güçlü bir yağmur hikmetine kaldık…

Kendi adıma söyleyeyim. Bölgedeki gerici devletler, bu barışçıl döneme geçiş manevrasında, hem uluslararası zorlamalarla hem iç zorlamalar ile ancak demokratik bir düzene yönlendirilebilinir. Bunu şimdilik ne kadar dert edinirler? Bunu kestiremiyoruz.

Savaşlar ile batmış, ipotek altına alınmış bir ülke pazar olmaktan çıkar. Zaten bölgenin çoğu ülkesi bu duruma geldi. İflas bayrağını dikti. Bu iflas artık kimsenin işine gelmez! Halkın önümüzdeki yakın zamanda sesini yükselteceğini bekliyorum. Yaşadığımız coğrafyada istikrar arayışında olacak olanların da yine gelişmiş batılı ülkeler olduğu görülecektir. Kimse bu duruma sürgit katlanamaz! Küresel mülkiyetin olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Yanan sadece bizler değiliz. Bütün küresel şirketler ve firmalar! Yakın zamanda eller uzanacaktır bu kötü gidişe..

Ancak bu koşullarda ihtiyacımız olan çoğulculuğu, hoşgörüyü ve demokrasiyi konuşmaya tekrar başlarız.

Top