Yaşam Haber - Haberin Merkezi
DARBE SONRASI DURUM
29-07-2016 18:46 1052

DARBE SONRASI DURUM

 

 

“Bir musibet bin nasihat tan evladır” biçiminde bir özlü zöz var Anadolu kültüründe.  Kısaca nasihat ve sözün anlam ifade etmediği durumlarda yaşanan musibetin, belanın ya da olayın daha anlamlı ve etkili olacağı, yaşanan musibetten ders alınacağı, hatadan dönüleceği kast edilmektedir.

15 Temmuz akşamı yaşanan kanlı askeri darbe girişimi sıradan bir musibetin ötesinde başarılmış bir darbe olarak tarihe geçmiş olması durumunda Türkiye toplumu açısından felaket ötesinde bir sonuç ortaya çıkarması işten bile değildi. Başta sivil toplum ve siyasi partilerin ayrımsız bir biçimde bu darbe girişimi karşısında direnç göstermesi, kanlı girişimi akamete uğratması, korkunç kaotik durumu ötelemesi, bir bütün olarak toplumsal bir şans ve fırsat olarak algılanıp değerlendirmek yerine sadece hakim iktidar bloğunun siyasal ve ideolojik bagajına yükleme fırsatçılığı Türkiye’nin başına çok daha büyük felaketler getirebileceğini akıldan çıkarmamak gerektiğini ifade etmekte yarar var.

Yaşanan Musibetten ders alınmadığına dair belirtiler her geçen gün artarak devam etmektedir. İlk belirti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Darbe akşamı Atatürk hava limanına iner inmez yaptığı ilk konuşmada yüzlerce insanın bir anda yüksek savaş teknolojisi ile katledildiği darbeyle ilgili  “ bu hareket Allahın bir lütfüdür” ifadesini yorumlamaya şahsen aklımın ve zekâmın yetmediğini itiraf etmeliyim.

Darbenin gerçekleştiği ilk andan itibaren darbe karşısında açık ve net tutum almış, ilkesel olarak darbe karşıtı ilk açıklamasını da ana muhalefet partisinden önce yapmış, Parlamentoda darbe karşıtı hazırlanan ortak deklarasyona imza atmış, gurup adına aynı minvalde konuşmayı yaparak meclis başkanından  iltifat görmüş, altı milyon dan fazla  insanın oyunu alarak parlamentoya üçüncü  parti olarak girmiş HDP nin ayrımcılığa tabi tutularak muhalefet partileriyle birlikte Saraya davet edilmemesinin gerisinde ortak bir aidiyet duygusunun istenmediğini göstermiştir. Sarayın bu tavrı Kürt şehirlerini cehenneme çeviren, bölge halkı üzerinde derin yaralara yol açan ve büyük oranda darbeye karıştığı belirlenen unsurların bölgede işledikleri insan hakları ihlali ve insanlığa karşı suçlarıyla ilgili bir sorgulamanın yapılmayacağını mevcut şiddet politikasında bir değişikliğin olmayacağını da göstermiştir.

Her geçen gün darbe şokunun zayıflamasıyla birlikte gösterilen refleksler alınan önlemler OHAL uygulaması, Kanun Hükmündeki Kararnamenin hukuksal boyutu, güz altı süresi, Müsadere edilen kurum, sendika vakıf ve derneklerin malalarına her hangi bir yargı kararı olmaksızın KHK larla sonsuza kadar el konulması, on binlerce insan için ciddi bir soruşturma yapılmadan, yargı kararı olmadan aileleriyle birlikte tüm özlük ve sosyal haklarının iade edilmemek üzere ellerinden alınarak toplum dışına itilmesi, suça karışıp karışmadığı tespit edilmeden öldürülen darbeci askerlerin Hiçbir din ve inanç üçlüsüne sığmayan “vatan hainleri” mezarlığına gömülmesi gibi yöntemlerin uygulanması, açılan yaraların yaşanan travma ve kırılmaların hiçbir şekilde ortadan kaldırılmak istenmediği gibi yaşanan kanlı darbe travmasını iktidar bloğu için “Allahın bir lütfüne evirilmek istendiğini bize açıkça göstermektedir. Gerek TC Anayasasının 15. Maddesi, gerekse Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin 15. Maddesinin ilgili hükümlerinin tamamını yok sayarak uzatmalı OHAL kararları ve sokaktaki milli irade nöbetleriyle evrensel demokrasi, hukuk, adalet ve toplumsal barış yerine, toplu hizaya getirilerek tek adam egemenliğine dayalı rejimde gözlerimizi açtığımızda anlayacağız.

Top