Yaşam Haber - Haberin Merkezi
OTUZ AĞUSTOS
31-08-2020 16:42 2548

OTUZ AĞUSTOS

 

 

         Başta peşinen söyleyeyim, kendime göre yanlış ve akıl çemberimden geçmeyen hiç bir şeye güzelleme yapmam ve varsa yanlış, söylemekten de geri kalmam!

Kısacası ne kimseye hayran, ne de düşmanım!

          Bu ülkenin iyi bir ötekisi olarak şu ömrüme kadar iliklerime kadar yaşadığım ve tabi tutulduğum bir ayrımcılığı bana dayatanlara hiç bir zaman kul köle olup, cellat seviciliği de yapmadım, yapmam da!

          Eğer öyle olsaydı, şimdi hatırı sayılır yalaka iklimine postu serer, orada kendi gerçeğime küfrederek bir köşe kapar, yazı yazardım ve para balyaları içinde nefesimle birlikte çürürdüm!

Gelelim meseleye!

          Mustafa Kemal, bir rejim kurdu ve bu rejimi aceleye getirerek adeta yangından mal kaçırır gibi, bir sürü yanık tarafına da göz yumdu!

          Peşinen söyleyeyim, değiştirmediğiniz zihniyetle kurduğunuz bir devletin ete kemiğe bürünmesi mümkün değildir ve nitekim Türkiye Cumhuriyeti de öyle olmuştur!

Bunun en büyük örneği bugüne kadar her on yılda bir yapılan darbelerdir!

Çünkü bu ülkede yaşayan halkların hiç biri kendini bu kurulan devlete ait his etmedi!

Hepsi de his etmiş gibi göründü!

Çünkü aşı yanlış ağaca yapılmıştı!

          Mesela bir gecede “ harf devrimi” ile Latin alfabesine geçildi ki, dinci kesimin yiyip, yutacağı bir şey değildi!

“ Müslüman’ım” diyen bir ülkenin Latin alfabesiyle ne işi olurdu?

Çevrenizdeki bütün İslam ülkelerine bakın, hiç birinde böyle bir garabet var mı?!

Yok!

İşte hal böyle olunca yara dikiş tutmuyor!

          Tutmayınca da her “ Otuz Ağustos’ta, Yirmi üç Nisan törenlerinde” nedense romatizmamız tutuyor ve ancak törenler bitince turp gibi sağlığımıza kavuşuyoruz!

Dedim ya “ yangından kaçırılarak kurulan ülke” diye!

Aynen öyle!

Ülkede halklar vardı ama biz hepsine “ hayır, siz Türksünüz!” dedik!

“ Türkiyelisiniz” demek bize çok ağır geldi!

Hal böyle olunca da kimse kendini güvende his etmedi!

          Özellikle bu ülkenin Aydınlık yüzü Aleviler, yaşadıkları travmalarla ülkeden kaçmak zorunda kaldılar!

          Malatya da bir “ Hamido” olayları tezgâhlandı ve o dönemin Valisi bizzat “ kırk bin Alevi’yi bu şehirden göçerttim” dedi!

Göçertmek gerekiyordu!

Çünkü o dönem seçimlerde CHP dört milletvekili, sağın temsilcisi AP bir milletvekili çıkarırdı!

Sonra ne mi oldu?

         Şehirde demokrat kalmadı ve çevre illerden yapılan taşımayla şehrin demografik yapısı değiştirildi ve şimdi CHP zar zor bir vekil çıkarabiliyor!

İslam la hiç bir alakası olmayan Aleviliğe bir de “ Alevi İslam inancı” diye bir uydurukluk eklediler ki sorma gitsin!

          Şimdi Aleviler Sünnilerden daha tutucu olmaya başladı ki, mesela cenaze törenlerinde artık Sünni İslam geleneği uygulanıyor ve dualar bitmiyor!

Çünkü devlet öyle istiyor!

“ Ya benim inancımdan olursun, ya da başının çaresine bakarsın!”

Başının çaresinden yana tavır koyanlar, hızla başka ülkelere kaçıyor!

Yanlışım varsa istatiklere bakın!

Çünkü kendini güvende hissetmemek gibi bir duygu gelişmiş!

Hani “ Cumhuriyetiz” ya!

Hani “ Herkes yasalar önünde eşitti” ya!

İşte öyle bir şey!

Bunlara eşitlik battığı için ülkeyi terk ediyorlar!

Bugün “ Otuz Ağustos.”

Mustafa Kemal bir rejim kurdu!

Siz bakmayın o parmak arası terliklerle kumsalda gezip ahkâm kesenlere!

          Reis içkiye ha bire zam yaparak bunların Cumhuriyet aşkını bir türlü sarhoş masaların da kaldıramadı!

Son bir zam daha yapacak!

Olmazsa, şunun şurasında “ iki bin yirmi üçe” ne kaldı?!

*******************

SAYIN BAKANIM SEN ÇOK YAŞA

 

         Bazen arkadaşlarım beni yazardan sayıp “ yahu her gün nasıl yazıyorsun” diye hayrete varan poh pohlamalar da bulunsalar da gerçek öyle değildir!

           En büyük şansım, algı bereketini yitirmiş bir ülkede doğmam ve utanmasam günde en az on tane yazı yazarım!

Bu bir yetenek falan değil!

         Sadece yeteneksizlerin başımıza buyur kesilmelerinden kaynaklı bir nimettir ve ben sadece değerlendirmeye çalışıyorum!

        Ben duymadım ama sosyal medya yalancısı olarak sayın Eğitim Bakanımızın beni de çok rahatsız eden şu öğretmen maaşlarına ilişkin açıklamaları!

Bakanım çok haklı!

Öğretmen kim, para kim?

         Zaten bu ülkenin bu hale gelmesinde temel sorumlu olan bu kitleyi, bırakın para, karın tokluğuna bile çalıştırmayacaksınız!

Eskiden Valiler bile önünü ilikleyerek öğretmen karşılarlardı!

Şimdi öylemi?

       Öğrenci öğretmene bıçak çekiyor ve olmadı bir temiz dövüyor, baktı o da olmuyor babasını çağırıyor ve baba da bir güzel benzetmekle kalmıyor, üstüne bir de parmak sallayarak “ benim kim olduğumu biliyon mu lan, sen bittin oğlum” diyerek okulun bahçe kapısından değil de duvarından atlayarak çekip gidiyor!

Bence, Bakan o kadar haklı ki!

        Derhal maaşlarını kesmeli, sadece çarşı Pazar da tam da mevsimiyken kavun, karpuz satma yetkisi versin yeter!

Eh, öğrencisi gelir bir karpuz alır da kelek çıkarsa, onu da öğretmen düşünsün!

Zaten ölümlü dünya!

Okul, öğretmen de nedir?

Öte tarafta iki kere iki kaç eder diye mi soracaklar?

Rabbin kim, Nebin kim” diye soracaklar ve sen bu sorulara yanıt verme de gör!

Sonra Bakana da bir güzel soracaklar “ bu kadar işe yaramaza neden para verdin” diye!

Biliyorsunuz bu işler faiz gibidir ve alan da, veren de suçludur!

        Geçte olsa bakanım ahretine temiz gitmek istiyor ve derhal maaşlarını kesmeli, haya bu güne kadar maaştan elde ettikleri ne kadar mal, mülk varsa el koymalı!

Mesela benim gibi göbek yapmış emekli öğretmenleri derhal çağırmalı!

“ Ulan bu maaşla, bu göbek örtüşüyor mu” demeli ve derhal gerekeni yapmalı!

Artık cebi boşaltmıyorsa, göbek düşünsün!

Hele çift maaş öğretmenler?

Yandın Ali öğretmenim!

Karpuzcu, pazarcı meselesi!!

Top