Haklı olmak, haklıdan yana olmak çok önemlidir. Haklılığı sürdürebilmek ve haklı kalabilmek daha da önemlidir. Haklı kalabilmek haksızlık yapmayarak, duygusallıktan uzak ve doğrudan sapmayarak sürdürülebilir. İşte o zaman adil, güvenilir ve haklı olunur.
Haklıyken haksız olmakta vardır. Haklı olduğu halde; duyguları ile gerçek arasında duygularına mağlup olanlar ne kadar haklı olurlarsa olsunlar haklılıklarını sürdüremez, haklı kalamaz ve haksız duruma düşerler.
Kişiler için haklı olmak ve haklı kalmak zaman içerisinde edinilen bilgi, birikim ve tecrübeyle erdemliliğe ve bilgeliğe dönüşür. Kişiyi örnek olma ve önderlik mertebesine taşır. Yani akil adam olur.
Firma ve şirketlerde de durum farklı değildir. Yılların kazanımları şirketi veya firmayı marka yapar. Her firma ismi tescilli de olsa bile marka değildir. Marka şirketlerin her günleri, her kararları marka saygınlıklarını korumak için bir sınavdır. Marka şirketlerin öz varlıkları, yani mali yapıları şirketlerinin olsa da; gerçekte ülkenin zenginlikleri ve yurttaşlarının gurur ve güven kaynaklarındandır. Ülkesi ve yurttaşlarına karşı sorumludurlar.
Bu durum küçük büyük tüm marka şirketler için geçerlidir. Bazıları da markanın ötesinde millidirler, yıldızdırlar. (Sabancı, Koç Gurupları şirketleri veya İsdemir, Erdemir, Ermaden vs. Oyak Gurup Şirketleri gibi)
Yatırımları, sağladıkları istihdamları ve yaratıkları katma değerleri ile sanayinin ve ekonominin temel taşları, stratejik kurumlarıdırlar. Hisseleri borsadadır. Haklarında çıkan olumlu olumsuz haberlerden direk etkilenirler. O nedenle; sistemin içerisinde olsun olmasın herkes sorumluluğunun farkında olmalı, bilerek veya bilmeyerek özelde kişi ve şirketlere, genelde de ülkeye karşı zararı olabilecek tavır, hal ve eylemlerden kaçınılmalıdır.
Herkesin bilmesi uyması gereken bu hususları niçin yazıp, hatırlattığıma gelince,
Yerelde yetkili olanların bilgisinin olmadığı, bilgisi olanlarında yetkisinin olmadığı, bu nedenle de bilgi kirliliğinin yaşandığı günlerdeyiz. İşte bu günlerde, yöremizde hikayesi yıllarca konuşulan ama, ha oldu ha olacak derken bir türlü başlanamayan ve özlemle beklediğimiz;
Madenlerimizi topraktan ayrıştıracak, kırıp eleyecek ve demir peleti üretimine hazırlayacak sistemin yapımına Hasançelebi’de başlandı.
Hasançelebili olarak. 20 yıl Hasançelebi’ye hizmet etme onurunu yaşamış önceki belediye başkanı ve bir yurttaş olarak. Ve de “sokakta iş evinde aş bekleyenlerin” hissiyatlarına tercüman olma adına;
Yatırım kararını veren OYAK üst yönetimine, yatırım konusunda alt çalışmaları yapan, projelendiren, üst yönetimine sunan Erdemir Maden AŞ. nin her kademesindeki yöneticilerine, bu zor ve büyük yatırım kararlarından dolayı teşekkür ediyor, kutluyorum.
Öncelikle “Başlanan Uçlanır” dileklerimizle yöreye ve şirkete hayırlı olmasını, yapılacakların devamında ana tesisin de (Cevher Zenginleştirme ve Pelet Tesisi) mümkün olacak en kısa sürede kurulmasını ayrıca diliyoruz. Geçmişte vaat edilenler doğrultusunda arzumuz ve beklentimiz de bu yöndedir.
Yerin altındaki zenginliğin işlenerek yerin üstündeki yoksul yaşamı sona erdireceğine inandığımız bu yatırımda “Çevre ve İnsan” birinci önceliğimiz olmakla birlikte; madenlerin ekonomiye kazandırılması çalışmalarında kolaylaştırıcı ve yardımcı olmayı da insani ve milli bir görev olarak görüyoruz.
Biz kendimize bu misyonu biçerken, şirkette; sosyal sorumluluğu gereği yapacaklarıyla ilgili olarak halkı bilgilendirmeli, var olan ve giderek yayılan bilgi kirliliğini giderecek açıklamalar ve halka açık toplantılar yapmalıdır.
Şehri ve İlçeyi yöneten sorumlu makamlardakiler; sorumlu davranmalı, halkla yatırımcı şirket arasında var olduğu dillendirilen küçük sorunların giderilmesi hususunda hakem olmalıdırlar.
Çünkü Küçük sorunları büyütüp, çatışarak bir yere varılamaz. Böyle bir yaklaşım farkında olmadan yöreye ve yatırıma zarar verir, işi uzatır. Halk deyimiyle “ bağcı dövmek” olur. Unutulmasın burada şirkette, halk ta bağcı durumundadır.
Kaldı ki; Türkiye maden zengini bir ülke değildir. Demir Çelik Fabrikalarına doğrudan şarj edilebilecek yatakları yok denecek kadar azdır. Var olanları da tükenmek üzeredir. Hasançelebi demir yatağı tenör olarak düşük, rezerv olarak zengin Türkiye’nin en büyük manyetit demir sahasıdır.
Hasançelebi Cevher Zenginleştirme ve Pelet Tesisinin yapılmasıyla ilgili ciddi bir engel bulunmamaktadır. Var olduğu söylenen sorunlar çok kısa sürede çözülebilecek ve çok ta önemli olmayan sorunlardır.
Basit sorunları büyütmeden çözüp, tesisin kurulması çalışmalarına ara verilmeden devam edilmelidir. Ön yatırım olarak adlandırabileceğimiz ön zenginleştirmenin kurulmasının hemen ardından ana tesis, pelet tesisi de hemen kurulmalı ve Hasançelebi’de pelet üretimine bir an evvel başlanmalıdır. Divriği’nin üretim kapasitesi yılda 1 milyon ton, ihtiyaç 5 milyon tondur. Üretim eksikliği ithalatla karşılanmaktadır.
Oysa Hasançelebi’de yılda 3 milyon ton pelet üretilebilecektir. Ülkenin ve Demir Çelik sektörünün bu üretime ihtiyacı vardır.
Başlandığında tesis yaklaşık 18 ayda tamamlanıyor ve üretime geçiyor. Yani; bir buçuk yıl. Bu süre içerisinde, Hasançelebi üretime geçene kadar Divriğiye taşıma yapılarak üretime devam edilebilir.
İşte o zaman madeni tükenen Divriği’deki tesiste çalışanlar da mağdur olmazlar. Sonrasında, yani; Hasançelebi üretime alındığında Divriği’deki mevcut çalışanlar Hasançelebi’de çalışacağı söylenen 3000 kişi arasında değerlendirilerek, usta öğretici olarak fevkalade faydalı ve verimli bir iş ve çalışma ortamı sağlanabilir. “Ekmek Paylaşıldıkça Bereketlenir ve Lezzeti Artar”.
Sürekli taşıma yanlış, başlanan yatırım doğrudur. Hayırlı olsun. Başlanan yatırımın devamı getirilmelidir.
Bu yapılırsa insanlar huzurlu, mutlu ve barışık olur. Bu yapılırsa yöre kazanır. Bu yapılırsa Madenler uzun ömürlü ve bereketli olur. İşte o zaman yer altı zenginlikleri ekonomiye katkı, ülkeye zenginlik katar Türkiye kazanır. Aksi halde yazık olur, yazık ederiz…
Son söz;
Akıldan, bilimden, teknikten ayrılmamak, ”Haklıyken haklı kalmak” gerekir.
Mehmet Şerif YILDIRIM / Kasım - 2017