Süleyman Çevik 28. yılında Nûbihar'ı anlattı:
Geçtiğimiz hafta 150'nci sayısı çıkan Nûbihar dergisi 28'inci yılını kutladı. Derginin yayın yönetmeni Süleyman Çevik, “Nûbihar, Kürtçenin Rönesanssıdır" dedi.
Türkiye’de uzunca bir dönem Kürtçe yazmak, yayın yapmak, kitap basmak hatta konuşmak bile yasaktı. Bu yasaklara ve baskılara rağmen Kürt aydınları Kürtçe yazmayı bırakmadı. Nûbihar dergisi Yayın Yönetmeni Süleyman Çevik, “Kürtler açısından en önemli mesele Kürtçedir. Kürt meselesi dil meselesidir.
Bir milletin kendi diliyle yazmak, eğitim görmek dünyanın en masum şeyidir. İnsanların dilini yasaklamak o dilin kullanılmasını engellemek, dünyada da kötü görünen bir durum. Kürtler bunun için çaba göstermeli. Bugün olmasa on sene sonra olacak çünkü çok masum bir istektir. Kimse bunu dünyaya anlatamaz. ‘Kürtlerin kendi dilleri ile okuyup yazması yasaktır’ diye kimseye anlatamazsınız” diye konuştu.
‘KÜRTÇE, İSVEÇ’TE 10 YILLIK BİR RÖNESANS DÖNEMİ YAŞADI’
Çevik, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Kürtçenin yasaklama süreci başladığını söylüyor:
“1960’lı yıllara kadar herhangi bir Kürtçe metin Türkiye’de bulamazsınız. Arap alfabesiyle yazılan metinler hep vardı ancak Latin alfabesi ile yazılan Kürtçe metinler yoktu. Kürtçe gazete ve dergi 1960’lı yıllara kadar yoktu. 60’lı yılların sonuna doğru gelindiğinde M. E. Boz aslan Şeref name’yi ve Mem û Zîn’i Latin alfabesiyle Kürtçe yayınladı. Daha sonra 12 Eylül 1980 darbesine kadar bazı Kürt örgütlerinin, Kürt fraksiyonların yayınları, dergiler ve gazeteler yayınlanmaya başladı. 12 Eylül darbesi ise bunu tamamen kesti.
12 Eylül darbesinde Kürt aydınları, yazarları ve Kürt meselesine duyarlı olan bazı insanların Avrupa ülkelerine sürgün edilmesi sonrasında İsveç’te Kürtçe 10 yıllık bir rönesans yaşadı. İsveç devletinin katkılarıyla 10 yıllık süreçte Kürtçe yayıncılığı yönünde müthiş bir katkısı oldu.
Türkiye’de ise 12 Eylül darbesi Kürtçeyi kanunla yasakladı. ‘Devletlerin birinci resmi dilleri dışında yayın yapmak yasaktır’ maddesi getirildi. Niye birinci resmi dili dışında? Çünkü Irak’ta ikinci resmi dil Kürtçe’ ydi. 1991’e kadar bu devam etti.
1991 yılında Turgut Özal bu kanunu kaldırdı. Bun kanunun kaldırılmasından sonra yayınevleri kuruldu. Dergiler, gazeteler ve kitaplar yayınlanmaya başladı. Biz de 1992’nin Mart ayında Nûbihar Yayınları’nı kurduk. Daha sonra bir dergi çıkarma niyetimiz doğdu. 7 ay sonra Nûbihar dergisini yayınlamaya başladık.
Aylık bir dergi çıkarmak çok zordu, bu yüzden Kürtçe yayıncılığımız ikinci plana kaydı. İslâmi kesimde bu tür yayınlar çok az olduğu için tecrübede azdı. Dergi kurulduğunda Yayın yönetmeni Sabah Kara idi. Ben yazı işleri müdürüydüm. Dergiyi 8 yıl boyunca aylık olarak çıkardık. 2000 krizinde 2 yıl ara verdik. 2002’den itibaren dergiyi 3 aylık olarak yayınlamaya başladık. Nûbihar, Ahmedi Hani’nin bir kitabının adıdır. Arapça Kürtçe bir sözlük. Medreselerin müfredat kitaplarından biridir. Bizde o kitabın isminden esinlenerek dergiye Nûbihar ismini verdik.”
‘NÛBİHAR MODERN BİR MEDRESEDİR’
Dergilerin bir okul işlevi gördüğünü, uzun süre yayın yapan dergilerde okuyucu olanların zamanla derginin yazarı da olduğunu söyleyen Çevik, Nûbihar dergisinden örnek vererek şöyle konuştu: “Bizim dergimizde okuyucu olarak başlayıp kitaplarını yayınladığımız birçok arkadaşımız var.
Nûbihar’ın misyonu, şu anki fikri ve düşüncesi, muhafazakar bir camia olarak biliniyor. Bizde Mervanilerden, Selçuklulardan gelen bir medrese geleneği var. Kürtlerin dilleri yasak olduğu dönemlerde bile medreseleri hep var oldu. Bu medreseler Kürtçe ve Kürt kültürüne yönelik müthiş bir katkısı olmuştu. Kürt mollaları, Arapça metinleri okuyup Kürtçe izah ederlerdi. Kürtçe izah ettikleri için, bu dilin gelişimine müthiş katkıları olmuştu. Kürt olmadığı halde, Kürt medreselerinde okuyan bir çok insan Kürtçe öğrenmişti. Kürt medreselerinde yetişen insanların bugünkü Kürt edebiyatının temelidir. Ahmedi Hani’den Melaye Ciziri’ye, Feqiye Teyran’dan Cegerxwîn’e kadar. Nûbihar modern bir dönemde çıkan bir dergi. Modern kesimlere hitap ediyor. Dolayısıyla Nûbihar hem geçmişe hem geleceğe hem de günümüze hitap eden modern bir medresedir.”
‘DERGİMİZİ EN ÇOK ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ OKUYOR’
Okuyucular arasında bir profil araştırması yapılmadığını ancak Nûbihar okurlarının üniversite gençleri olduğuna dikkat çeken Çevik, şunları söyledi: “Gözlemlediğimiz kadarıyla farklı kesimler de bizim dergimizi okuyorlar.
Medreseler belki de en az okuyanlardır. Çünkü onlar Latin alfabesine karşı biraz mesafeli duruyorlar. Medresede okuyan çocukların eskiden beri Latin alfabesine siyasi bir nazarla bakıyorlardı. Genelde bu medreselerin içerisinde Latin alfabelerle yazılan kitapları pek sokmazlardı.
Devletin bir takım baskılarıyla karşı karşıya kalmamak gibi çeşitli sebeplerden dolayı medreseler hep mesafeli olmuştur. Bizde onlara yönelik Arapça harflerle Kürtçe kitaplar yayınladık. Medreselerden çıkan birçok insan dergimizi okuyor. Ancak en çok üniversite öğrencileri bizim dergimizi okuyor.
‘KÜRTÇENİN KENDİSİ SİYASİ BİR HAVA VERİYOR’
“Dergimiz kültürel bir dergi olmasına rağmen ve siyasetle herhangi bir ilişiğimiz olmamasına rağmen Kürtçenin kendisi siyasi bir hava veriyor” vurgusunda bulunan Çevik, “Siz en basit bir kitabı dahi yayınlarsanız, tefsir dahi olsa bazen insanların gözünde siyasi bir kitap olarak bakılıyor.
Biz dergiyi Kürtçe çıkardığımız için Türkiye şartlarından dolayı farklı gözlerle bakan bir çok insan oldu. Devletin idarecilerinden tutun da sıradan insanlara kadar. Türkiye’de insanların Kürtçe yayıncılığa alışması için bir zaman gerekiyordu. Hala bir ulaşım aracında okuyucular Kürtçe bir kitabı veya yazıyı rahatlıkla okuyamıyor.
Bizim dergiyi çıkardığımız zamanlarda karşılaştığımız en önemli şeylerden biri, yazılar bize Kürkçe geliyordu. Veya Kürtçe gelen yazılar çok bozuktu. Zamanla artık bize Türkçe yazı gelmemeye başladı. Bu bizim yaptığımız yayıncılığın okuyucu üzerinde etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Gelen Kürtçe yazıların seviyelerinde de yükselme var.
Peki Kürtçe yazıp okuma seviyesi halka ne kadar yayılmış? Kürtlerin nüfusları milyonlarla ifade ediliyor ama bugün Kürtçe okuyup yazan kesim ya on binler. Buna rağmen okuyan ve yazan kesimde büyük bir yükselme var. Biz yayıncılığa başladığımız 90’lı yıllarda bölge çok karışıktı. Faili meçhuller vardı. İnsanlar herhangi bir şeyden dolayı tutuklanabiliyordu.
Her ne kadar yayınlarda siyasi bir şey olmasa da yolda arama yapan polis veya asker Kürtçe olduğu zaman diğer siyasi olaylarla aynı kefeye koyuyordu. O dönem içerisinde bölgede dağıtım yapan ve dergimizi okuyan insanlar gözaltına alındı. Dergi bulundurduğu için hakkında soruşturma açılanlar oldu” diye konuştu.
‘BARIŞ SÜRECİNDE KÜRTÇE’DE İYİ BİR YÜKSELME OLDU’
Çözüm sürecinde Kürtçe yayınlarda olumlu bir yükselme olduğunu belirten Çevik şöyle devam etti: “Kürdoloji bölümlerinin, TRT Kurdî’nin, Anadolu Ajansı’nın Kürtçe haberler yapmaya başlaması. Devletin eliyle bir takım kitaplar basılmış olması, Kürtçe seçmeli diller arasında yer verilmesi gibi birçok adımlar atıldı.
Bu dönemde Kürtçe yayıncılık iyi bir noktaya geldi. 5 yıl boyunca sürekli bir yükselme oldu. Kürtçe yayıncılık için en iyi dönemler diyebiliriz. Çözüm sürecinin bitmesinden sonra 90’lı yıllara dönüldü. Hatta daha kötü oldu.
O dönemde insanlarda bir heyecan vardı ama çözüm sürecinden sonra o heyecanda bitti. İnsanlar artık çaresizlik içerisinde ne yapacağını araştırmaya başladı. Yayıncılar üzerinde direkt bir baskı olmasa bile insanların o heyecanının ölmesi Kürtçe yayıncılığı çok kötü etkiledi. Çünkü her an işten atılabilirim, soruşturma açılabilir, soruşturma aileme kadar uzanabilir korkusu, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra millette korku ve sinme duygusu hâkim oldu.
2016’dan 2018’e kadar Kürtçe yayıncılık için çok kötü geçti. Fakat 2019’da bir kıpırdama oldu. İnsanı karanlık bir odaya atarsın sonra gözleri karanlığa alışır ve görmeye başlar. İnsanlar biraz bu ortama alıştı. İnsanların içindeki o gayret biraz daha kendini göstermeye başladı.”
‘ANADİLDE EĞİTİM TALEBİ DÜNYANIN EN MASUM TALEBİDİR’
Kürt yayınevlerinin ellerinden ne geliyorsa yapmak istediğini ifade eden Çevik, son olarak şunları söyledi: “Kürtlerin kendi dilleri ile yaptığı her çalışma çok değerlidir. Bir millet için dilin ne demek olduğunu bilmesi gerekiyor.
Bir millet için en önemli değeri onun dilidir. Kürtçenin toplumun geneline yayılması için insanların özel olarak çaba göstermesi gerekiyor. Biz elimizden geleni fazlasıyla yapmaya çalışacağız. Diğer Kürtçe yayıncılarda bunu yapıyor ve yapacakta. Siyasetçiler, aydınlar ve diğer sanatçılar Kürtçeyi bir eğitim dili haline getirmesi gerekiyor.
Türkiye’de milyonlarca Kürt çocuğunun kendi dilini eğitimde kullanamadığı ortamda Kürtçeyi yaşatabilmek çok zor. Eğer zorunlu bir eğitim içerisinde haftada bir kaç ders olursa ve bu Kürt çocuklarına öğretilirse, dil yaygın hale gelir.”