Marjinal Alevilik/Aleviler, adı olan ama kendi olmayan günümüzde yaşanan durumun kendisidir. Aleviliğin sosyal, kültürel, inançsal örgütlenmesi dağıtılmış, yağmalanmış, ocak yapısı sistematik olarak ortadan kaldırılmıştır. Mürşidi, piri, ana/bacısı, talibi belli olmayan, ocak, mürşit, pir-talip, ana/bacı ilişkisi üzerinden değil de dernekler marifetiyle güya yürütülen Aleviliğin yaşama olanağı olamaz! Yüzlerce yıllıdır, kutsal değerleri egemen iktidar, beylik, krallık, imparatorluk ve modern devletler tarafından yağmalanan ama bütün bu zulüm, inkâr, katliam, sürgün ve asimilasyon politikalarına rağmen yaşayan Alevilik bu duruma nasıl geldi?
Bu sorunun cevabı derin ve geniş bir araştırma konusu olup, elbette böylesine kısa bir yazıda verilemez. Yazıdan muradımız daha çok an itibarıyla içinde bulunduğumuz duruma dikkat çekmek ve olabilirse bir uyarı yapabilmektir.
Alevilik/Aleviler hiçbir zaman böylesine durağan, atıl, tavırsız, muğlâk, ikircikli, örgütsüz ve dağınık olmadı. Yaşadığı her dönemin sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal sorunlarına mürşitler, pirler, aşık ve sadıklar tarafından tanım getiren Alevilik/Aleviler bölge ve dünya insanlık tarihine yön verebilecek becerideyken ne oldu da bu duruma geldik?!..
Sorunların tanımına, tahliline ve çözüm yollarına, kendi inancımızın yüzyıllardan süzülüp gelen kadim, felsefi, inançsal, kültürel değerleri olan eşitlik, özgürlük, hak, adalet, hakikat ışığında bakamıyoruz! Dünya tarihinde bizim mürşit, pir ve âşıklarımıza benzer nice filozof, düşünür, bilim insanı, sanatçı, halk önderi, hakikat savunucusu varken bu destansı örnekleri bilmek, tanımak, anlamak ve kendi inancımızla ilişkisini kurmaktan yoksunuz! Neredeyse PİYASA SİYASETİNE endeksli ya da PİYASA SİYASETİNİ TAKLİT EDEN, onu aşamayan bir haldeyiz! Bu tuhaf ve üzücü durum da suskun, ürkek, edilgen, içe büzülen bir haleti ruhiye oluşturuyor.
Oysa öyle bir noktaya geldik ki, Aleviliği kadim değerleriyle yaşatmak orada kalsın, bir varlık, yokluk sürecinden geçiyoruz. Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu ve dünya genelinde olup bitenler konusundaki sessizliğimiz umursamazlıktan öte siyasi haritayı okuyup, anlayamamakla ilgili bir durumdur. Sistemin, devlet güdümlü siyasetin siyaseti toplumsal faaliyet olarak yürütmede geldiği nokta PİYASA SİYASETİDİR. Piyasa siyasetinin yürütücüleri, sosyal kültürel, kamusal yaşamı “Piyasa” olarak görürler. Onlara göre piyasa denetlenmeli ve kontrol altında tutulmalıdır. Piyasayı denetlemenin en etkili aracı da din/inançtır.
Sünni İslam’ı Türk/İslamcı ırkçılıkla kışkırtan piyasa siyasetçileri, Osmanlıdan devraldıkları bu yöntemle Alevileri ve “Gayrı Müslim” dedikleri inanç gruplarını kontrol altında tutuyorlar. Zira “Bunlar devletin bekası için potansiyel tehlike arz eder!” Hatun (Tuğluk) Ana toprağa sırlanırken polis tarafından mezarlığa salınan ırkçı, faşistler “Kürt, Alevi, Ermeni” vurgusunu kendilerinin iplerini elinde tutan piyasa siyasetinden almışlardı.
Benzeri durumları defalarca yaşamış, yaşlısı, genci, kadını, çocuğuyla defalarca piyasa siyasetinin talimatıyla katliama uğramış bizler ne yaptık? Peş peşe “Bu da oldu. 80 yaşındaki kadının cenazesi topraktan çıkarıldı!” gibi yorumlar yaparak, sanki bu ve benzeri durum ilk defa yaşanıyormuş gibi piyasa siyasetinin yaptıklarını ne kadar da “Olabilir!” gördüğümüzü gösterdik. Mezarı olmayan pirlerimizi, Dersim’ de “Mağaralara doldurularak fareler gibi yakılan” canlarımızı, Maraş’ta gözleri oyulan yaşlı ninelerimizi, Çorum’da fırına atılarak yakılan Veli Dedelerimizi, Madımak’ta yakılarak katledilen 17’si kadın canlarımızı sanki hiç yaşamamıştık?!
Piyasa siyaseti ve piyasa siyasetine endeksli Alevilik bizde böyle bir uyuşma hali yaratmıştı! Hatun Ana olayı toplumun çoğunda vicdani bir alt üst oluşu yaratabilirdi, yarattı da! Ancak bu vahşet karşısında Alevi tutum “80 Yaşında Dersim li Kürt/Alevi bir kadına yaşatılanlar bize, Kürt, Alevi ve Kadın siyasetinde nasıl da hakikatten yoksun düşündüğümüzü, yaşatılmış tarihi nasıl da unuttuğumuzu, anlamadığımızı öğretti!” gibi sarsıcı bir öz eleştirisel durum yaratmalıydı.
Aleviliği marjinalleştirerek piyasaya düşüren ırkçı, asimilasyoncu zihniyet karşısında Aleviliği yaşatma çabası ezberlenmiş sloganlardan ibaret olamaz! Aleviliği güya “Çağdaş verilerle donatma!” peşinde koşan ve kendini devrimci sayan siyaset aklı Aleviliğin marjinalleşmesine giderek de piyasaya düşürülmesine hizmet ettiğinin ya farkında değil ya da başka amaçlar peşinde!? Ne hikmetse bilen, bilmeyen, inanan, inanmayan bir “Alevilik tanımı” derdine düşmüş? Hani yüzyıllardır Alevilik “Tanımsızdı” ya şimdi “Aydınlar(!)” bir el atıp onca ağır işleri arasında Alevilere de bir iyilik yapıp “Aleviliği bilimsel bakışla tanımlayacaklar!” Kendini tanımaktan, tanımlamaktan, içinde bulunduğumuz yakıcı süreçte sorumluluklarını tanımlamaktan yoksun “Aydınlar(!)” bu “Bilimsel Tanım” saplantısıyla piyasa siyasetine hizmet ediyorlar!
Şah-ı Merdan Ali Nokta-i Beyan’da “İlim bir nokta idi. Onu cahiller çoğalttı!” der. O “Nokta” tevazu, irfan, edep, haya, merhamet, adalet ve eşitlikti. Cahiller “Bilimsel gelişme” diyerek “Noktayı” çoğalttı ama noktanın özünü iğdiş ettiler!
KEMAL BÜLBÜL