Eşi dostu kırsak da eleştireceğiz.
İnsan değer verdiğini eleştirir. Hakikati yazmaya inatla devam edeceğiz. Yani…
Bu “gönüllü yalnızlığı” sürdüreceğim…
Başlayabilirim…
Öncelikle… MHP’yi tartışmaya gerek var mı?
Bu partinin sorunu; kendini “Siyasi Tanrı” gören Devlet Bahçeli değil mi?
Ve… “Tanrı iflas etti” farkında değil. Bu nedenle geçelim…
CHP’de ise sorun, liberallerin etkisiyle yürütülen basmakalıp neoliberal politikalardadır.
Lafı eveleyip gevelemeden dobra dobra konuşmalıyız.
Çünkü… Gerçeklerden kaçış yok.
Cumhuriyet’in tarihsel kazanımlarını inkar eden, Atatürk’ü ağzına almayan ve çözüm üretemeyen bir Yeni-CHP var karşımızda!
“Aman sağ oyları alalım” popülizmiyle tüm değerlerimizin çiğnenmesine ses çıkarmayarak, partiyi cansızlaştıran ve tabanının enerjisini tüketen bir genel merkez var karşımızda!
Eski solcu dönekler ve kumpasçı Feto’nun müritleriyle kolkola girerek “kimlik siyasetine” boyun eğmiş bir genel merkez var karşımızda!
Hiçbir öngörüsü ve çözümü olmayan statükocu emekli bürokrat ile akademisyen eskilerinin yönettiği bir genel merkez var karşımızda!
CHP belediyelerinin rantını yiyerek siyaset yoluyla zengin olmayı rehber edinen “siyaset ağalarının” yönettiği bir genel merkez var karşımızda!
Milletvekili seçilerek ömür boyu emekli maaşı almayı düşlediği için, sorgusuz sualsiz her denilene “evet” diyen sözde danışmanların bulunduğu bir genel merkez var karşımızda!
Hain bir mayın tarlasıyla kuşatılmış bir genel merkez var karşımızda!
Bunları yazarken içim kan ağlıyor.
Uzatmak istemiyorum.
Bunlar bilinmiyor mu? Biliniyor…
O halde…
Hâlâ mı; birilerinin suyundan gitmeye devam edilecek?
Hâlâ mı; hiçbir şey olmamış gibi siyasi hayatlar sürdürülecek?
Sahi… Görmüyor musunuz; akıntıya kapılıp sürüklenmeye devam edilirse bu “hastalıklı yapı” partiyi parçalayıp yok edecek.
Evet… Renksizliği, monotonluğu, dalkavukluğu yıkacak meydan okumaya ihtiyaç var.
CHP’ye ihanet edenlere karşı göğsünü siper edecek su katılmamış cesur Halk Partililere ihtiyaç var.
Yeni bir siyaset yönetimine ihtiyaç var.
Sahiden…
Siyasi yozlaşmaya “dur”
diyecek partisine adanan ruh nerede?
Sorun, siyasi önderlikte
Kimse kendini kandırmasın.
CHP siyasi önderlik konusunda yetersiz.
Sokağı ve halkı tanımayan politik kadrolar siyaset yapmayı beceremiyor.
Salt eleştiri yapmayı siyaset sanıyorlar!
Bilgisizler ve daha da acısı tecrübesizler.
Gördük. Yaşadık. Hiçbir olağanüstü krizi yönetemediler. Yönetemeyecekleri artık biliniyor.
Muhalefet olsun diye muhalefet yapmayı siyaset sanıyorlar!
AKP’nin “çoğunlukçu” anlayışla TBMM’yi etkisiz/dekor hale getirmesini ısrarla görmeyerek; salı günleri grup konuşmaları yapmayı, hemen her gün yazılı soru önergesi vermeyi siyaset yapmak sanıyorlar!
Laf kalabalığıyla; ezilenlerin, kentli yoksulların ve taşradaki topraksız köylülerin yanında olduğunu söylüyorlar. Gerçekte bulundukları yerler -meğer hep özlem duydukları- bu acımasızlığı yaratanların başköşeleri.
Bu kısır döngüden bir türlü çıkılamıyor.
Oysa, bu karanlık dönemde halkın yaşadığı bu eziyetlere son verecek gerçekçi devrimci politikaların savunulması şarttır. Ama inatla vahşi kapitalizmin ipine sarılan bir genel merkez var karşımızda.
Israrla…
Kendi yolunun doğru olduğuna inanan ve hep yenilen bir genel merkez var karşımızda!
Ve üstelik…
Bu sandık bozgunluğunun hesabını vermek istemeyen bir genel merkez var karşımızda.
Karşılığında partililerden sonsuz sadakat ve itaat isteyen bir genel merkez!
Şaka gibi…
Sanki Halk Partililer…
Dayatılanı körü körüne izleyen-kabul eden bir düzayak robot!
Hangi kaba kuvvetin dayatmalarına boyun eğdi ki Halk Partililer?
Nice zulümlere rağmen davalarını satmamış Halk Partililer, partilerine bağlıdır; kişilere değil…
Erdoğan’a öykünüyorlar
12 Eylül darbesinin politik hayata şırınga ettiği zihinsel alışkanlıklardan bir türlü sıyrılıp kurtulamıyoruz.
Bu halktan kopuk hal, siyaset yaşamını kaba bir şekilde biçimsizleştiriyor, magazinleştiriyor, yozlaştırıyor.
AKP benzeri otoriter siyasal yapıların doğmasına neden oluyor.
Acı ama gerçektir; AKP’yi eleştirenler gün geçtikçe bu partiye ve Erdoğan’a öykünüyor!
Her türlü toplumsal muhalefeti yok eden, sol düşünceye düşman neoliberalizm, parti içi muhalefeti de öldürdü.
“Siyaset mühendisliği” adıyla kontrol altında tutulan “merkez parti” anlayışı, düşünce ve eylem zenginliğini çürüttü. Erdoğanvari “tek adamlığı” yüceltti.
Terörize ederek herkesi etkisizleştiren bu “yeni sağ” anlayış, meseleyi getirip ahlaka dayadı.
Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi sorgulayan, başkaldıran zındık’tı!
Bu nedenle…
Parti içinde kimse adının “oyunbozana” çıkmasını istemedi.
Hakikati bilmelerine rağmen bunlar; gözlerine bağ, ayaklarına köstek, ağızlarına tıkaç koydu.
Kuşkusuz.. Bunlar yara almaktan korkan “kariyerist siyasetçi” tavırlarıydı.
Peki ya şimdi? 1 Kasım’dan sonra…
Hiçbir şey olmamış gibi mi yaşanacak?
Dört yıl sonraki seçimlere aynı kadrolarla mı girilecek?
Paranın egemen olduğu bu “profesyonel siyasete” yenilmeye devam mı edilecek?
Hâlâ “doğruluk standartını” tek lider mi belirleyecek?
Baksanıza…
Tüm devlet olanaklarıyla seçime girmiş AKP’yi seçim başarısından dolayı kutlayan bir lider var karşımızda! Aslında…
Bu her daim boyun eğen bir siyaset portresinin, belli merkezler tarafından “uzlaşmacı” denilerek daima alkışlanması meselenin içyüzünü ortaya dökmüyor mu?
Bu, nabza göre şerbet veren politik yalpalamadan kurtulmak şart değil mi?
Önümüzdeki yıllarda CHP’ye çok iş düşecek çünkü…
Evet…
Eleştiri olmadan dayanışma olmaz.
SONER YALÇIN
ELEŞTİRMEDEN DAYANIŞMA OLMAZ..
Eşi dostu kırsak da eleştireceğiz.
İnsan değer verdiğini eleştirir. Hakikati yazmaya inatla devam edeceğiz. Yani…
Bu “gönüllü yalnızlığı” sürdüreceğim…
Başlayabilirim…
Öncelikle… MHP’yi tartışmaya gerek var mı?
Bu partinin sorunu; kendini “Siyasi Tanrı” gören Devlet Bahçeli değil mi?
Ve… “Tanrı iflas etti” farkında değil. Bu nedenle geçelim…
CHP’de ise sorun, liberallerin etkisiyle yürütülen basmakalıp neoliberal politikalardadır.
Lafı eveleyip gevelemeden dobra dobra konuşmalıyız.
Çünkü… Gerçeklerden kaçış yok.
Cumhuriyet’in tarihsel kazanımlarını inkar eden, Atatürk’ü ağzına almayan ve çözüm üretemeyen bir Yeni-CHP var karşımızda!
“Aman sağ oyları alalım” popülizmiyle tüm değerlerimizin çiğnenmesine ses çıkarmayarak, partiyi cansızlaştıran ve tabanının enerjisini tüketen bir genel merkez var karşımızda!
Eski solcu dönekler ve kumpasçı Feto’nun müritleriyle kolkola girerek “kimlik siyasetine” boyun eğmiş bir genel merkez var karşımızda!
Hiçbir öngörüsü ve çözümü olmayan statükocu emekli bürokrat ile akademisyen eskilerinin yönettiği bir genel merkez var karşımızda!
CHP belediyelerinin rantını yiyerek siyaset yoluyla zengin olmayı rehber edinen “siyaset ağalarının” yönettiği bir genel merkez var karşımızda!
Milletvekili seçilerek ömür boyu emekli maaşı almayı düşlediği için, sorgusuz sualsiz her denilene “evet” diyen sözde danışmanların bulunduğu bir genel merkez var karşımızda!
Hain bir mayın tarlasıyla kuşatılmış bir genel merkez var karşımızda!
Bunları yazarken içim kan ağlıyor.
Uzatmak istemiyorum.
Bunlar bilinmiyor mu? Biliniyor…
O halde…
Hâlâ mı; birilerinin suyundan gitmeye devam edilecek?
Hâlâ mı; hiçbir şey olmamış gibi siyasi hayatlar sürdürülecek?
Sahi… Görmüyor musunuz; akıntıya kapılıp sürüklenmeye devam edilirse bu “hastalıklı yapı” partiyi parçalayıp yok edecek.
Evet… Renksizliği, monotonluğu, dalkavukluğu yıkacak meydan okumaya ihtiyaç var.
CHP’ye ihanet edenlere karşı göğsünü siper edecek su katılmamış cesur Halk Partililere ihtiyaç var.
Yeni bir siyaset yönetimine ihtiyaç var.
Sahiden…
Siyasi yozlaşmaya “dur”
diyecek partisine adanan ruh nerede?
Sorun, siyasi önderlikte
Kimse kendini kandırmasın.
CHP siyasi önderlik konusunda yetersiz.
Sokağı ve halkı tanımayan politik kadrolar siyaset yapmayı beceremiyor.
Salt eleştiri yapmayı siyaset sanıyorlar!
Bilgisizler ve daha da acısı tecrübesizler.
Gördük. Yaşadık. Hiçbir olağanüstü krizi yönetemediler. Yönetemeyecekleri artık biliniyor.
Muhalefet olsun diye muhalefet yapmayı siyaset sanıyorlar!
AKP’nin “çoğunlukçu” anlayışla TBMM’yi etkisiz/dekor hale getirmesini ısrarla görmeyerek; salı günleri grup konuşmaları yapmayı, hemen her gün yazılı soru önergesi vermeyi siyaset yapmak sanıyorlar!
Laf kalabalığıyla; ezilenlerin, kentli yoksulların ve taşradaki topraksız köylülerin yanında olduğunu söylüyorlar. Gerçekte bulundukları yerler -meğer hep özlem duydukları- bu acımasızlığı yaratanların başköşeleri.
Bu kısır döngüden bir türlü çıkılamıyor.
Oysa, bu karanlık dönemde halkın yaşadığı bu eziyetlere son verecek gerçekçi devrimci politikaların savunulması şarttır. Ama inatla vahşi kapitalizmin ipine sarılan bir genel merkez var karşımızda.
Israrla…
Kendi yolunun doğru olduğuna inanan ve hep yenilen bir genel merkez var karşımızda!
Ve üstelik…
Bu sandık bozgunluğunun hesabını vermek istemeyen bir genel merkez var karşımızda.
Karşılığında partililerden sonsuz sadakat ve itaat isteyen bir genel merkez!
Şaka gibi…
Sanki Halk Partililer…
Dayatılanı körü körüne izleyen-kabul eden bir düzayak robot!
Hangi kaba kuvvetin dayatmalarına boyun eğdi ki Halk Partililer?
Nice zulümlere rağmen davalarını satmamış Halk Partililer, partilerine bağlıdır; kişilere değil…
Erdoğan’a öykünüyorlar
12 Eylül darbesinin politik hayata şırınga ettiği zihinsel alışkanlıklardan bir türlü sıyrılıp kurtulamıyoruz.
Bu halktan kopuk hal, siyaset yaşamını kaba bir şekilde biçimsizleştiriyor, magazinleştiriyor, yozlaştırıyor.
AKP benzeri otoriter siyasal yapıların doğmasına neden oluyor.
Acı ama gerçektir; AKP’yi eleştirenler gün geçtikçe bu partiye ve Erdoğan’a öykünüyor!
Her türlü toplumsal muhalefeti yok eden, sol düşünceye düşman neoliberalizm, parti içi muhalefeti de öldürdü.
“Siyaset mühendisliği” adıyla kontrol altında tutulan “merkez parti” anlayışı, düşünce ve eylem zenginliğini çürüttü. Erdoğanvari “tek adamlığı” yüceltti.
Terörize ederek herkesi etkisizleştiren bu “yeni sağ” anlayış, meseleyi getirip ahlaka dayadı.
Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi sorgulayan, başkaldıran zındık’tı!
Bu nedenle…
Parti içinde kimse adının “oyunbozana” çıkmasını istemedi.
Hakikati bilmelerine rağmen bunlar; gözlerine bağ, ayaklarına köstek, ağızlarına tıkaç koydu.
Kuşkusuz.. Bunlar yara almaktan korkan “kariyerist siyasetçi” tavırlarıydı.
Peki ya şimdi? 1 Kasım’dan sonra…
Hiçbir şey olmamış gibi mi yaşanacak?
Dört yıl sonraki seçimlere aynı kadrolarla mı girilecek?
Paranın egemen olduğu bu “profesyonel siyasete” yenilmeye devam mı edilecek?
Hâlâ “doğruluk standartını” tek lider mi belirleyecek?
Baksanıza…
Tüm devlet olanaklarıyla seçime girmiş AKP’yi seçim başarısından dolayı kutlayan bir lider var karşımızda! Aslında…
Bu her daim boyun eğen bir siyaset portresinin, belli merkezler tarafından “uzlaşmacı” denilerek daima alkışlanması meselenin içyüzünü ortaya dökmüyor mu?
Bu, nabza göre şerbet veren politik yalpalamadan kurtulmak şart değil mi?
Önümüzdeki yıllarda CHP’ye çok iş düşecek çünkü…
Evet…
Eleştiri olmadan dayanışma olmaz.
SONER YALÇIN