ÖNCE BİZ SUÇLUYUZ GAZİ PAŞAM!
‘’Asker mi? Teşkilatçı mı? Devlet adamı mı? Öncü mü?
Elbette bunların hepsi.
Ama hepsinden önce bir mantık adamı.
Kaderini hayale, heyecana ve tesadüflere bağlamayan hepsinden faydalanan, ama talih örgüsünü, mantık ve zaruretlerin düğümleri ile dokuyan bir hesap adamı.
Bir düzen sanatçısı.
Bir determinist(belirlenimci).
Onun yükselişinde tarihi tesadüflerin elbette payı var. Ama başarısının temelinde yatan şartların en doğru hesaplanışı ve kuvvetlerin en doğru değerlendirilmesi demek olan tarihi mantıktır.
Onun bu başarısının sırrını ararken, yarının tarihçisi MUSTAFA KEMAL hadisesini her cephesinden önce bu mantık açısından değerlendirecektir.’’
Böyle ifade ediyor Şevket Süreyya Aydemir.’’TEK ADAM’’ adlı yapıtında ve devamında şunları ekliyor;
‘’Kahraman olan, kahraman kalabilendir. Yoksa tesadüflerin yükselttiği adam, bir taraftan zamanın, insaf tanımayan çarkları içinde kendini pek çabuk yer bitirir.
Mustafa Kemal, bir kahramandı. Kahraman olarak kalmasını bildi. Tesadüfün yükselttiği ve tesadüflerin rüzgârları arasında bocalayan adam değildi.
Mustafa Kemal, bir tek ‘’TEK ADAM’ dı. Tarih içinde misyonu olan, bu misyonunu benimseyen ve onu tahakkuk sahasına çıkarabilen adam…”
Mustafa Kemal’i anlamak ve anlatmak bu denli kalın sözcüklerle olanak dışıdır. O başlı başına bir olay, her sözü, her davranışı bir ders ve öğretidir. Dünyada eşine ender rastlanan, o güne kadar yaşanmamış bir olayın mimarıdır. Tüm rütbelerini ve unvanlarını bir kenara bırakarak, boynunda idam fermanıyla; bitmiş, tükenmiş bir ulusu yeniden örgütleyerek, harekete geçiren bir liderdir.
‘’Biz Batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz. Aynı zamanda batı emperyalistlerinin, güçleri ve bilinen araçlarıyla Türk milletini, emperyalizme araç olarak kullanmak istemelerine engel oluyoruz. Bununla bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz.(Mustafa Kemal 20 Haziran 1920)’’
Kime karşı? Neden? Niçin? Mücadele ettiğini yukarıdaki sözcüklerle açık bir şekilde ortaya koyarak “ULUSAL KURTULUŞ” hareketine başlamıştır.
Mustafa Kemal’in başlattığı Ulusal Kurtuluş Hareketi, emperyalistlerin boyunduruğu altındaki tüm sömürge ülkeleri için bir örnek olmuş, bu ülkelerin önderi durumuna gelmiştir.
Gandi’nin kayınpederi düşüncelerini şöyle dile getirir: “Biz, Atatürk büyük devletlere baş kaldırıncaya kadar, bir doğu ulusunun esaretten tamamen kurtulabileceğine inanmıyorduk. Bizim hedefimiz özerklik ile sınırlıydı. Ne zaman ki Atatürk Kurtuluş savaşını kazandı, Lozan’da büyük devletlere boyun eğdirdi, parolamızı bağımsızlığa çevirdik.”
Pakistan Devletinin kurucusu Muhammed Ali Cinnah’ın sözleri esaret altında ki Müslümanların ortak haykırışıydı: “O, Türkiye’yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti.”
1917 yılında gerçekleştirilen Sovyet Sosyalist Devrimi ile iki bloğa ayrılan dünya, ulusal kurtuluş hareketimizle de bağlantısızlar diye adlandırılan bloğun doğmasına neden olmuştur.
Kemalizm’in ne faşist, ne komünist, ne liberal, fakat kendine özgü bir ‘’Düşün Sistemi” olarak işlenmesi fikri; Mustafa Kemal’in bütün bir emperyalist dünyaya karşı yarı sömürge Osmanlı Türkiye’sinin özgür ve bağımsız bir devlet oluşunun ilk örneğini tarihe, Lozan’da kabul ettirmiş olmasından doğmuştur. Yani Kemalizm, emperyalistler tarafından işgal edilmek istenen bir ülkenin, tüm yurtsever aydının, askerinin, işçisinin köylüsünün ve tüccarının kurtuluş yoludur.
‘’Hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin… 6 Mart 1922’’. Kemalizm içeriğini çok yalın belirten yukarıdaki kendine ait bu sözler, mandacılık düşüncesinde olanlara bir derstir.
Kemalizm, diğer adıyla Atatürkçülük, dar sınırları içinde dondurulmuş katı, hareket yeteneğinden yoksun bir doktrin olarak düşünülemez. Geleceğe dönük halkın yönetiminde, değişken, çağdaş gelişmelere açık bir dünya görüşü, bir yaşam biçimidir. Özgürlüğün, özdeşi olan bağımsızlıkla mayalanmıştır.
‘’Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir.’’ diyen Mustafa Kemal’e göre, çağdaş toplum olmanın ilk koşulu bağımsızlıktır. Bir toplumun kendi isteği doğrultusunda yaşayabilmenin ilk koşulu olan bağımsızlık; gerçektende kendisine bağlı değerler bütünüyle başlı başına bir yaşam düzeni, bir yaşam biçimi oluşturur. Bağımsızlığı olmayan ülkeler kendi yaşam biçimini seçme hak ve özgürlüğünden yoksundur.
Bugün içine düştüğümüz durum bunun acı biri örneği değil midir?
Bugünkü geri kalmışlığımızı ve ekonomide dışa bağımlığımızı Kemalist düşüncelerde gerekçe aramaya kalkışanlar, yalnız aydın olma sıfatına değil, yurtsever olmak niteliğine de ihanet içerisindedirler. Onun ölümünden sonra yönetime gelenler, kendi Atatürkçülük anlayışlarını uygulamaya kalkıp, Onun ilkelerinden politik amaçlar uğruna tavizler vererek ilkelerini yozlaştırmaya başladılar. Yıllardır bize yutturmaya çalışılan Atatürkçülük değildir. Onun ilkeleri sağlam ve sarsılmazlığı içinde, hala güncelliğini korumaktadır.
CUMHURİYETÇİLİK. MİLLİYETÇİLİK, HALKÇILIK, DEVLETÇİLİK, LAİKLİK, DEVRİMCİLİK O’na ihanet edenlerin karşısında bir kale gibi durmaktadır.
Dün bağımsızlık savaşı verirken Mustafa Kemal’i kendilerine bayrak eden ülkeler, bugün yanımızda yoksa bölgesinde saygın bir ülke değilsek bunun nedeni Kemalist düşünce değildir.
Dün tek vücut, tek nefes olup ANADOLU’ yu işgal eden emperyalistlere karşı ULUSAL KURTULUŞ savaşı veren insanlar, bugün birbirlerine düşürülmüşse bunun nedeni Kemalist düşünce değildir.
Onun arkasına saklanarak veya O’nu inkâr ederek ülkeyi yönetmeye kalkanlar her bakımdan sorunlu bir ülke yarattılar.
Bugün ülkemiz de AB’ye sormadan program, IMF’ye danışmadan bütçe yapamıyor, ABD’den de izin almadan sınırlarımızı koruyamıyoruz. Sürekli borçlanıyor, ithalat yapmadan mal üretemiyoruz. İnsanlarımız mutsuz, gençlerimiz umutsuz, her geçen gün yoksullaşıyoruz.
Ölümünden sonra; Onun başlattığı işleri bıraktığı yerden alıp, daha ileriye götüreceğimize; düşüncelerini ve ilkelerini herkes kendine göre yorumladı. Bir konuda çok başarılı olundu. Mustafa Kemal salonlarda tören oldu. Belli günlerde anılan, heykellerine çelenk bırakılan, saygı duruşunda bulunulan gösterilere dönüştü.
Kemalist düşünce salonlardan çıkarılıp, halkın yaşamına girdiğinde gerçek anlamını kazanır. Gerisi anlamsızlıktır. Bunun içindir ki, törenlerde bile olsa düşünmeliyiz.
Gerçekten O’nun izinde miyiz?
Gerçekten Kemalist düşüncenin gereğini yapmış mıyız?
Öz eleştiri yapamayanlara, O’nu sadece kalkan gibi kullananlara, kısaca O’na ihanet edenlere Büyük Önder yine haykırıyor; Cumhuriyetçiyim! Milliyetçiyim! Halkçıyım! Devletçiyim! Laikim! Devrimciyim!
Büyük Önderi 80.ölüm yıldönümünde saygı, sevgi ve özlemle anıyorum.
Gazi Paşam, hiç kuşkun olmasın, II.KURTULUŞ SAVAŞINI mutlaka kazanacağız…
Işıklar içinde kal…