Yaşam Haber - Haberin Merkezi
İnsan Hakları bağlamında, özel istihdam büroları Ekonomik ve sosyal haklar.
06-03-2016 15:31 1257

İnsan Hakları bağlamında, özel istihdam büroları Ekonomik ve sosyal haklar.

 

 

Çalışma hakkı temel insan hakları kavramı içinde en çok tartışılan konulardan birisidir. Dolayısıyla Türkiye’de emeğiyle geçinen yoksul emekçiler aleyhine üst üste gerçekleştirilen ve insanca yaşama ve çalışma hakkını ortadan kaldıran düzenlemeler, İnsan hakları ihlalleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Fransız ihtilalından birkaç yıl sonra 1793 yılında parlamento tarafından anayasanın başına eklenmiş ikinci yurttaş ve insan hakları Bildirisinde Kamunun İnsana yapmış olduğu yardımların kutsal bir hak olduğunu beyan etmiştir.

İnanç ve kutsal değerleri referans almakla kendini ifade etme gayreti içinde olan bir siyasal iktidar tarafından batı uygarlığının dahi kutsiyet atf ettiği değerlere bu üçlüde saldırması, güçsüzler karşısında güçlülerden yana taraf olması ne batı ne de doğunun kutsal değerleriyle bağdaşamamaktadır. Ancak gayri insani olan bu mevcut durum küresel ve yerel taşeron sermayenin ahlak ve inanç tanımıyla uyumlu olduğunu söylemek mümkündür.

İnsan Hakları bağlamında çalışma hakkı İnsanların sahip olması gereken hak ve özgürlükleri ifade eder. İnsanın en doğal hakları olarak düşünülen insan hakları; İnsanın onurunu korumayı, İnsanın maddi ve manevi gelişimini sağlamayı amaçlayan hakların genel adıdır. İnsan hakları kavramı insanlar arasında Irk, din, dil yaş, cinsiyet, ayırımı yapmadan sevgi, saygı, dostluk duygularını geliştirmek, İnsanın insan olmak haysiyeti ile sahip olması gereken hakların bütününü ifade etmektedir. İnsanca ve özgürce çalışma hakkı bu haklardan bir tanesidir.

Devlet; çalışma gücünde olanlara İş bulmak, çalışamayacak durumda olanlara yaşama olanaklarını sağlamak yolu ile yurttaşların geçimlerini güvence altına almak zorundadır.  Sosyal devlet sorumluluğunu gerçekleştirmek yerine tam tersi uygulamalarla iş güvencesi ve çalışma hakkını ortadan kaldıran devlet,  vatandaşına karşı sorumluğunu yerine getirmeyerek meşruiyetini zayıflatmaktadır.

Çünkü Demokrasi, hukuk ve insan haklarına saygılı devlet, İktisaden göçlü olan sosyal kesimlerin yanında yer almak yerine bu kesimlerden iktisaden güçsüz ve dezavantajlı olan toplumsal kesimlere kaynak aktararak gelir paylaşımında denge ve adalet sağlamak durumundadır. Oysa hükümet İstihdam büroları gibi organizasyonları ihdas ederek tercihini zengin sermaye sınıfından yana yapmıştır.

Özel İstihdam Bürolarına işçi kiralama yetkisini veren yasa, İşçinin Sendikalaşma, toplu sözleşme bağıtlama, sosyal hak talep etme, direniş, grev yapma hakkı nı ortadan kaldıracak, emekli olma şansını yok edecek, hem köle tüccarı şirket, hem işveren tarafından çifte sömürü ve soykırıma tabi tutacaktır. Ayrıca bu uygulama ile amaçlanan temel hedeflerden biriside emekçiler açısından örgütlenme ve mücadele hakkını tamamen ortadan kaldırmaktır.

Hükümetin yasallaştırmak istediği özel istihdam büroları emeğin ve emeğin insanına yönelik gerçekleştirilen ölümcül ve ağır darbelerden birisidir. Çalışma yaşamının tamamen kuralsız, güvencesiz ve insafsız hale getirmenin bir son halkası olarak eklemlenmektedir. 19. yy vahşi kapitalizmini dahi aratmayan bu uygulama emekçiyi amele pazarına sürerek köleleştirmektedir.

13 yıllık siyasal iktidarın ekonomik politikasının sadece yeni ve eski sermaye sınıfının çıkarına endeksli olduğunu, çalışma hayatı ile ilgili büyük ustalık ve propagandayla yapılan tüm düzenlemeler çalışanların aleyhine sonuçlandırılması iktidarın emek düşmanlığını teyit etmektedir.

Gelir dağılımındaki müthiş adaletsizlik çalışanların aleyhine eşitsizlik her geçen gün artarak sürmektedir.

Ulusal hâsıladan emekçi payının her geçen gün düşürülerek sermaye kesiminin adaletsiz bir biçimde palazlandırılması siyasal iktidarın temel politikası haline gelmiş bulunmaktadır.

 

Esnek çalışma modelinin bir parçası olan özel istihdam büroları aracılığıyla emeği değersizleştirerek emekçinin amele pazarında alınıp satılan ancak hiçbir hakka sahip olmayan köleye dönüştürülmesidir. Nerede ise herhangi bir işverene iş akdiyle çalışma imkânını bırakmayan bu düzenleme iş güvencesini tamamen ortadan kaldırılmakta, güvencesiz ve sendikasız çalışma modelini esas alarak kazanılmış bir hak olan kıdem tazminatı olanağını da ortadan kaldırmaktadır. Kıdem tazminatının fon’a devir edilmesi saldırısıyla eş zamanlı Özel istihdam bürolarının yaşama geçirilmesi girişiminin gerçekleşmesi halinde çalışanların bu ülke de bir daha belini doğrultmaması anlamına gelecektir.

Bir yandan bir birinden acımazsız düzenlemelerle kazanılmış haklar gasp edilirken, diğer yandan İçşi sağlığı iş güvenliği alanında insan faktörünü yok sayan uygulamalar, ek maliyet gerekçeleriyle alınmayan önlemler nedeniyle ağır İnsan Hakları ihlalleri yaşanmaktadır. Siyasal iktidarın son 13 yıllık icraat döneminde bir milyon 400 bin iş kazası yaşanmış, bu kazalarda 17 bin işçi yaşamını kaybetmiş, 75 bin işçi iş göremez hale gelmiştir. Bu rakamlar aynı zaman dilimi içinde iç savaşta ölenlerin sayısı kadar işçinin iş cinayeti ile öldürüldüğünü göstermektedir.

Sosyal Hukuk Devlet’i yerine güvenlik devletini esas alan hükümet kaynakları toplumsal refah yerine savaş ve şiddete ayırarak ortaya çıkan ağır ve yıkıcı sonuçların bedelini emekçi halka ödetmektedir.

Türkiye’de 1980 Askeri darbesi ile başlayan neo-liberal ekonomik politikaların yürürlüğe konulması sonucunda kamu işletmeciliğinin tavsiye edilerek tüm kaynakların teknoloji ile desteklenmiş özel sektöre transfer edilmesi, özelleştirmeler sonucunda yaşanan yoğun işsizliğin emek değeri özerinde yaratığı olumsuz etkilerin Hükümetler ve sermaye kesiminin işbirliğiyle hiçbir insani kurala bağlı kalınmaksızın uygulanması sonucunda bugün yaşadığımız ağır sonuçları ortaya çıkarmıştır.

Kuşkusuz 1980 sonrası iş başına gelen tüm siyasal iktidarlar sermaye ile kol kola girerek emeğe yönelik saldırılarını gerçekleştirmişlerdir. Ancak hiçbir iktidar döneminde mevcut iktidar döneminde olduğu kadar çalışanlara ait kazanılmış hakları gasp edilememiştir.

Kasım 2015 genel seçimleri öncesinde büyük bir propaganda, seçim sonrasında büyük bir şovla 1300 liraya çıkarılan asgari ücretin reel olarak çalışanlara hiçbir katkı sağlamadığı gibi kayıplara yol açmıştır. Asgari ücretin 1300 liraya çıkarılması ardından eş zamanlı yapılan yüksek oranlı zam ve vergilerle verilenler misliyle geri alınmıştır. Ayrıca Ağustos 2016 tarihinden itibaren Vergi dilimi uygulamasıyla açlık sınırının 4000 Tl nin üzerinde olduğu Türkiye’de asgari ücret 1200 tl civarına düşeceğini çalışma bakanı alaycı bir biçimde ifade etmiştir.

Çalışma yaşamında kazanılmış hakların bu ölçüde pervasızca gasp edilmesinin müsebbibi olarak sadece siyasal iktidarlar ve sermaye sınıfını görmek doğru bir tespit olmayacaktır. Hakların gasp edilmesine karşı doğru ve kararlı bir direnç göstermeyen emek örgütleri, sendikalar yanı sıra siyasal tercihleriyle emek düşmanı siyasal partileri iktidara taşıyan seçmenin de büyük bir sorumluluğu vardır. Temsil ettikleri çalışanların hak ve kazanımlarını koruma ve geliştirmeleri gereken sendikalar asıl amaçlarını terk ederek siyasal iktidarlara yamanmaları büyük mücadelelerle elde edilmiş sendikal kazanımları da ortadan kaldırmıştır. Dolayısıyla cılız, ricacı sendikal anlayış, mevcut örgütlü iş koları ile güçlü saldırılar karşısında direnç göstermenin olanakları da yok olmuştur.

Gelinen noktada saldırılara karşı klasik sendikal mücadele yerine, milyonları bulan işsiz ve güvencesizlerin,  geleceklerine dair ortak bir direnişi yaşama geçirmeleriyle mümkün olabilir. 

Servet AKBUDAK

Ekonomik ve sosyal haklar komisyonu

MALATYA ŞB

Top