Yaşam Haber - Haberin Merkezi
NURİYE GÜLMEN SEMİH ÖZAKÇA
29-09-2017 14:33 726

NURİYE GÜLMEN SEMİH ÖZAKÇA

 

 

   Türkiye’de gündemin hızla değiş (tiril) me si curcunası içinde kaybolan insani hasletler; hiçbir zaman böylesine kaybolma veya yok olma durumuyla karşı karşıya gelmemişti.

    Empati yeteneğinin tamamen ortadan kalktığı, vicdani,  ahlaki duyarsızlığın tavan yaptığı, bir ortamda insanlara yaşatılan çaresizlik, umutsuzluk ve korku toplumu bir bütün olarak insani reflekslerden uzaklaştırmaktadır.

   Artık hiç kimse yanı başındaki herhangi bir insanın,  komşusunun, arkadaşının, akrabasının birlikte nefes alıp verdiği herhangi bir canlının yaşadığı azap ve eziyetle ilgisi kalmadı. Herkes yaşatılan baskı ve korku cenderesinde ben nasıl kurtulurum hesabını yaparak sıranın kendisine gelmesini beklemektedir.

    Böylesine dehşet verici bir tiranlığın yol açtığı dehşet sarmalının aslında korkuyla ilgili bir durum olmanın ötesinde “gönüllü kulluk” ve kölelik ile ilgili bir durum olduğunu ifade etmek daha doğru olur inancındayım. İtiraz kültürü yerine kabulümdür anlayışının hiçbir sınırı yoktur.

   Korkularınız karşılığında insanca yaşama hakkından vaz geçerseniz dahi asla kurtulamayacaksınız. Yanı başınızda zulümle pençeleşen tanıdıklarınızı tanımadıklarınızı yakınlarınızı, hemcinslerinizi ne kadar görmezlikten gelirseniz gelin, o zulüm bir gün mutlaka sizi de pençesine alacaktır.

    (KHK)  Kanun Hükmünde Kararname mağduriyeti yaşayan sadece iki insan Nuriye ve Semih değil elbette. Yaklaşık 150 bin insan aynı mağduriyeti yaşamakta ancak iki insanın açlığa yatma iradesini ortaya koyması yaşatılan mağduriyet kadar hüzün vericidir.

   Dayatılan zulüm, açlıkla sınırlı kalmadı onlarca insan kahredici ceza karşısında yaşadığı ağır psikoz-travmaya dayanamayarak ya intihar ederek ya da geçirdikleri kalp kriz sonucu yaşamlarını yitirerek gerilerinde acı hikâyeler ve aileler bırakarak aramızdan ayrıldılar.

    Coğrafyamızda yaşanan şiddet, savaş ve ölüm döngüsü bir tarafa, sadece KHK ler le yaşatılan zulmün yol açtığı yıkım ve dehşet verici sonuçları bizi insanlığımızdan utandırmaya yeter artar bile tüm canlılar için esas olan birincil ihtiyaç yani beslenme ve barınma hakkının gasp edilmesi, insanın açlıkla terbiye edilmesi kadar acımazsız bir cezalandırma olabilir mi.?

   Hiç bir hukuki temele dayanmaksızın kendilerinden gasp edilen işlerinin iadesini şiddete başvurmaksızın istemeleri ve çaresizlik içinde vücutlarını açlığa ve ölüme yatırarak geri istedikleri işlerini iade yerine hapisle cezalandırılmaları hangi akıl, vicdan, hangi meşru otorite, hangi inanç hangi ruh hali reva görebilir.

    Bu durum insan hakları açısından ne kadar korkunç ve zalimce olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Bu iki insanın şahsında sadece KHK lerle ihraç ve uzaklaştırılan yaklaşık 150 bin insan cezalandırılmakla yetinilmiyor. Uygulanan bu azap ve eziyetle insanlık onur ve haysiyetine yönelik bir aşağılama, cezalandırma ve insan ruhunun teslim alınması gerçekleştiriliyor.

   Nuriye ve Semih’in meşru taleplerini terör suçuyla ilişkilendirip kendilerini kriminalize ederek baskılamanın ne insancıl hukukla ne de inançla bağdaştırılabilinir.  Yıllarca kamuda çalışan bu iki insanın terörle bağlantıları tespit edilmemişken insan hakları anıtı önünde çaresizlikten vücutlarını açlığa yatırırken mi suça bulaştılar.

    OHAL kapsamsında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerinden ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ile Öğretmen Semih Özakça’ nin başlattıkları açlık grevi 202 günü geride bıraktı.

 Vücudu eriyen Nuriye Gülmen doktorların talebi üzerine Sincan cezaevinden Numune hastanesi yoğun bakım ünitesine alındı.

 Açlık grevi nedeniyle eriyerek hastanenin yoğun bakım ünitesine alınan Nuriye ve Semih’in tutukluluk hallerinin “kuvvetli suç delili ve kaçma ihtimaline” bağlanması adalet sisteminin geldiği aşama açısından endişe vericidir. 

Yapılacak duruşmada bu iki insanın acı ve travmalarına yol açan haksızlıkların son bulması için  tutukluluklarının kaldırılmasını, işlerine iade edilmelerini umut ediyor ve diliyorum.NURİYE GÜLMEN SEMİH ÖZAKÇA

 

   Türkiye’de gündemin hızla değiş (tiril) me si curcunası içinde kaybolan insani hasletler; hiçbir zaman böylesine kaybolma veya yok olma durumuyla karşı karşıya gelmemişti.

    Empati yeteneğinin tamamen ortadan kalktığı, vicdani,  ahlaki duyarsızlığın tavan yaptığı, bir ortamda insanlara yaşatılan çaresizlik, umutsuzluk ve korku toplumu bir bütün olarak insani reflekslerden uzaklaştırmaktadır.

   Artık hiç kimse yanı başındaki herhangi bir insanın,  komşusunun, arkadaşının, akrabasının birlikte nefes alıp verdiği herhangi bir canlının yaşadığı azap ve eziyetle ilgisi kalmadı. Herkes yaşatılan baskı ve korku cenderesinde ben nasıl kurtulurum hesabını yaparak sıranın kendisine gelmesini beklemektedir.

    Böylesine dehşet verici bir tiranlığın yol açtığı dehşet sarmalının aslında korkuyla ilgili bir durum olmanın ötesinde “gönüllü kulluk” ve kölelik ile ilgili bir durum olduğunu ifade etmek daha doğru olur inancındayım. İtiraz kültürü yerine kabulümdür anlayışının hiçbir sınırı yoktur.

   Korkularınız karşılığında insanca yaşama hakkından vaz geçerseniz dahi asla kurtulamayacaksınız. Yanı başınızda zulümle pençeleşen tanıdıklarınızı tanımadıklarınızı yakınlarınızı, hemcinslerinizi ne kadar görmezlikten gelirseniz gelin, o zulüm bir gün mutlaka sizi de pençesine alacaktır.

    (KHK)  Kanun Hükmünde Kararname mağduriyeti yaşayan sadece iki insan Nuriye ve Semih değil elbette. Yaklaşık 150 bin insan aynı mağduriyeti yaşamakta ancak iki insanın açlığa yatma iradesini ortaya koyması yaşatılan mağduriyet kadar hüzün vericidir.

   Dayatılan zulüm, açlıkla sınırlı kalmadı onlarca insan kahredici ceza karşısında yaşadığı ağır psikoz-travmaya dayanamayarak ya intihar ederek ya da geçirdikleri kalp kriz sonucu yaşamlarını yitirerek gerilerinde acı hikâyeler ve aileler bırakarak aramızdan ayrıldılar.

    Coğrafyamızda yaşanan şiddet, savaş ve ölüm döngüsü bir tarafa, sadece KHK ler le yaşatılan zulmün yol açtığı yıkım ve dehşet verici sonuçları bizi insanlığımızdan utandırmaya yeter artar bile tüm canlılar için esas olan birincil ihtiyaç yani beslenme ve barınma hakkının gasp edilmesi, insanın açlıkla terbiye edilmesi kadar acımazsız bir cezalandırma olabilir mi.?

   Hiç bir hukuki temele dayanmaksızın kendilerinden gasp edilen işlerinin iadesini şiddete başvurmaksızın istemeleri ve çaresizlik içinde vücutlarını açlığa ve ölüme yatırarak geri istedikleri işlerini iade yerine hapisle cezalandırılmaları hangi akıl, vicdan, hangi meşru otorite, hangi inanç hangi ruh hali reva görebilir.

    Bu durum insan hakları açısından ne kadar korkunç ve zalimce olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Bu iki insanın şahsında sadece KHK lerle ihraç ve uzaklaştırılan yaklaşık 150 bin insan cezalandırılmakla yetinilmiyor. Uygulanan bu azap ve eziyetle insanlık onur ve haysiyetine yönelik bir aşağılama, cezalandırma ve insan ruhunun teslim alınması gerçekleştiriliyor.

   Nuriye ve Semih’in meşru taleplerini terör suçuyla ilişkilendirip kendilerini kriminalize ederek baskılamanın ne insancıl hukukla ne de inançla bağdaştırılabilinir.  Yıllarca kamuda çalışan bu iki insanın terörle bağlantıları tespit edilmemişken insan hakları anıtı önünde çaresizlikten vücutlarını açlığa yatırırken mi suça bulaştılar.

    OHAL kapsamsında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerinden ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ile Öğretmen Semih Özakça’ nin başlattıkları açlık grevi 202 günü geride bıraktı.

 Vücudu eriyen Nuriye Gülmen doktorların talebi üzerine Sincan cezaevinden Numune hastanesi yoğun bakım ünitesine alındı.

 Açlık grevi nedeniyle eriyerek hastanenin yoğun bakım ünitesine alınan Nuriye ve Semih’in tutukluluk hallerinin “kuvvetli suç delili ve kaçma ihtimaline” bağlanması adalet sisteminin geldiği aşama açısından endişe vericidir. 

Yapılacak duruşmada bu iki insanın acı ve travmalarına yol açan haksızlıkların son bulması için  tutukluluklarının kaldırılmasını, işlerine iade edilmelerini umut ediyor ve diliyorum.NURİYE GÜLMEN SEMİH ÖZAKÇA

 

   Türkiye’de gündemin hızla değiş (tiril) me si curcunası içinde kaybolan insani hasletler; hiçbir zaman böylesine kaybolma veya yok olma durumuyla karşı karşıya gelmemişti.

    Empati yeteneğinin tamamen ortadan kalktığı, vicdani,  ahlaki duyarsızlığın tavan yaptığı, bir ortamda insanlara yaşatılan çaresizlik, umutsuzluk ve korku toplumu bir bütün olarak insani reflekslerden uzaklaştırmaktadır.

   Artık hiç kimse yanı başındaki herhangi bir insanın,  komşusunun, arkadaşının, akrabasının birlikte nefes alıp verdiği herhangi bir canlının yaşadığı azap ve eziyetle ilgisi kalmadı. Herkes yaşatılan baskı ve korku cenderesinde ben nasıl kurtulurum hesabını yaparak sıranın kendisine gelmesini beklemektedir.

    Böylesine dehşet verici bir tiranlığın yol açtığı dehşet sarmalının aslında korkuyla ilgili bir durum olmanın ötesinde “gönüllü kulluk” ve kölelik ile ilgili bir durum olduğunu ifade etmek daha doğru olur inancındayım. İtiraz kültürü yerine kabulümdür anlayışının hiçbir sınırı yoktur.

   Korkularınız karşılığında insanca yaşama hakkından vaz geçerseniz dahi asla kurtulamayacaksınız. Yanı başınızda zulümle pençeleşen tanıdıklarınızı tanımadıklarınızı yakınlarınızı, hemcinslerinizi ne kadar görmezlikten gelirseniz gelin, o zulüm bir gün mutlaka sizi de pençesine alacaktır.

    (KHK)  Kanun Hükmünde Kararname mağduriyeti yaşayan sadece iki insan Nuriye ve Semih değil elbette. Yaklaşık 150 bin insan aynı mağduriyeti yaşamakta ancak iki insanın açlığa yatma iradesini ortaya koyması yaşatılan mağduriyet kadar hüzün vericidir.

   Dayatılan zulüm, açlıkla sınırlı kalmadı onlarca insan kahredici ceza karşısında yaşadığı ağır psikoz-travmaya dayanamayarak ya intihar ederek ya da geçirdikleri kalp kriz sonucu yaşamlarını yitirerek gerilerinde acı hikâyeler ve aileler bırakarak aramızdan ayrıldılar.

    Coğrafyamızda yaşanan şiddet, savaş ve ölüm döngüsü bir tarafa, sadece KHK ler le yaşatılan zulmün yol açtığı yıkım ve dehşet verici sonuçları bizi insanlığımızdan utandırmaya yeter artar bile tüm canlılar için esas olan birincil ihtiyaç yani beslenme ve barınma hakkının gasp edilmesi, insanın açlıkla terbiye edilmesi kadar acımazsız bir cezalandırma olabilir mi.?

   Hiç bir hukuki temele dayanmaksızın kendilerinden gasp edilen işlerinin iadesini şiddete başvurmaksızın istemeleri ve çaresizlik içinde vücutlarını açlığa ve ölüme yatırarak geri istedikleri işlerini iade yerine hapisle cezalandırılmaları hangi akıl, vicdan, hangi meşru otorite, hangi inanç hangi ruh hali reva görebilir.

    Bu durum insan hakları açısından ne kadar korkunç ve zalimce olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Bu iki insanın şahsında sadece KHK lerle ihraç ve uzaklaştırılan yaklaşık 150 bin insan cezalandırılmakla yetinilmiyor. Uygulanan bu azap ve eziyetle insanlık onur ve haysiyetine yönelik bir aşağılama, cezalandırma ve insan ruhunun teslim alınması gerçekleştiriliyor.

   Nuriye ve Semih’in meşru taleplerini terör suçuyla ilişkilendirip kendilerini kriminalize ederek baskılamanın ne insancıl hukukla ne de inançla bağdaştırılabilinir.  Yıllarca kamuda çalışan bu iki insanın terörle bağlantıları tespit edilmemişken insan hakları anıtı önünde çaresizlikten vücutlarını açlığa yatırırken mi suça bulaştılar.

    OHAL kapsamsında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerinden ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ile Öğretmen Semih Özakça’ nin başlattıkları açlık grevi 202 günü geride bıraktı.

 Vücudu eriyen Nuriye Gülmen doktorların talebi üzerine Sincan cezaevinden Numune hastanesi yoğun bakım ünitesine alındı.

 Açlık grevi nedeniyle eriyerek hastanenin yoğun bakım ünitesine alınan Nuriye ve Semih’in tutukluluk hallerinin “kuvvetli suç delili ve kaçma ihtimaline” bağlanması adalet sisteminin geldiği aşama açısından endişe vericidir. 

Yapılacak duruşmada bu iki insanın acı ve travmalarına yol açan haksızlıkların son bulması için  tutukluluklarının kaldırılmasını, işlerine iade edilmelerini umut ediyor ve diliyorum.NURİYE GÜLMEN SEMİH ÖZAKÇA

 

   Türkiye’de gündemin hızla değiş (tiril) me si curcunası içinde kaybolan insani hasletler; hiçbir zaman böylesine kaybolma veya yok olma durumuyla karşı karşıya gelmemişti.

    Empati yeteneğinin tamamen ortadan kalktığı, vicdani,  ahlaki duyarsızlığın tavan yaptığı, bir ortamda insanlara yaşatılan çaresizlik, umutsuzluk ve korku toplumu bir bütün olarak insani reflekslerden uzaklaştırmaktadır.

   Artık hiç kimse yanı başındaki herhangi bir insanın,  komşusunun, arkadaşının, akrabasının birlikte nefes alıp verdiği herhangi bir canlının yaşadığı azap ve eziyetle ilgisi kalmadı. Herkes yaşatılan baskı ve korku cenderesinde ben nasıl kurtulurum hesabını yaparak sıranın kendisine gelmesini beklemektedir.

    Böylesine dehşet verici bir tiranlığın yol açtığı dehşet sarmalının aslında korkuyla ilgili bir durum olmanın ötesinde “gönüllü kulluk” ve kölelik ile ilgili bir durum olduğunu ifade etmek daha doğru olur inancındayım. İtiraz kültürü yerine kabulümdür anlayışının hiçbir sınırı yoktur.

   Korkularınız karşılığında insanca yaşama hakkından vaz geçerseniz dahi asla kurtulamayacaksınız. Yanı başınızda zulümle pençeleşen tanıdıklarınızı tanımadıklarınızı yakınlarınızı, hemcinslerinizi ne kadar görmezlikten gelirseniz gelin, o zulüm bir gün mutlaka sizi de pençesine alacaktır.

    (KHK)  Kanun Hükmünde Kararname mağduriyeti yaşayan sadece iki insan Nuriye ve Semih değil elbette. Yaklaşık 150 bin insan aynı mağduriyeti yaşamakta ancak iki insanın açlığa yatma iradesini ortaya koyması yaşatılan mağduriyet kadar hüzün vericidir.

   Dayatılan zulüm, açlıkla sınırlı kalmadı onlarca insan kahredici ceza karşısında yaşadığı ağır psikoz-travmaya dayanamayarak ya intihar ederek ya da geçirdikleri kalp kriz sonucu yaşamlarını yitirerek gerilerinde acı hikâyeler ve aileler bırakarak aramızdan ayrıldılar.

    Coğrafyamızda yaşanan şiddet, savaş ve ölüm döngüsü bir tarafa, sadece KHK ler le yaşatılan zulmün yol açtığı yıkım ve dehşet verici sonuçları bizi insanlığımızdan utandırmaya yeter artar bile tüm canlılar için esas olan birincil ihtiyaç yani beslenme ve barınma hakkının gasp edilmesi, insanın açlıkla terbiye edilmesi kadar acımazsız bir cezalandırma olabilir mi.?

   Hiç bir hukuki temele dayanmaksızın kendilerinden gasp edilen işlerinin iadesini şiddete başvurmaksızın istemeleri ve çaresizlik içinde vücutlarını açlığa ve ölüme yatırarak geri istedikleri işlerini iade yerine hapisle cezalandırılmaları hangi akıl, vicdan, hangi meşru otorite, hangi inanç hangi ruh hali reva görebilir.

    Bu durum insan hakları açısından ne kadar korkunç ve zalimce olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Bu iki insanın şahsında sadece KHK lerle ihraç ve uzaklaştırılan yaklaşık 150 bin insan cezalandırılmakla yetinilmiyor. Uygulanan bu azap ve eziyetle insanlık onur ve haysiyetine yönelik bir aşağılama, cezalandırma ve insan ruhunun teslim alınması gerçekleştiriliyor.

   Nuriye ve Semih’in meşru taleplerini terör suçuyla ilişkilendirip kendilerini kriminalize ederek baskılamanın ne insancıl hukukla ne de inançla bağdaştırılabilinir.  Yıllarca kamuda çalışan bu iki insanın terörle bağlantıları tespit edilmemişken insan hakları anıtı önünde çaresizlikten vücutlarını açlığa yatırırken mi suça bulaştılar.

    OHAL kapsamsında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerinden ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ile Öğretmen Semih Özakça’ nin başlattıkları açlık grevi 202 günü geride bıraktı.

 Vücudu eriyen Nuriye Gülmen doktorların talebi üzerine Sincan cezaevinden Numune hastanesi yoğun bakım ünitesine alındı.

 Açlık grevi nedeniyle eriyerek hastanenin yoğun bakım ünitesine alınan Nuriye ve Semih’in tutukluluk hallerinin “kuvvetli suç delili ve kaçma ihtimaline” bağlanması adalet sisteminin geldiği aşama açısından endişe vericidir. 

Yapılacak duruşmada bu iki insanın acı ve travmalarına yol açan haksızlıkların son bulması için  tutukluluklarının kaldırılmasını, işlerine iade edilmelerini umut ediyor ve diliyorum.NURİYE GÜLMEN SEMİH ÖZAKÇA

 

   Türkiye’de gündemin hızla değiş (tiril) me si curcunası içinde kaybolan insani hasletler; hiçbir zaman böylesine kaybolma veya yok olma durumuyla karşı karşıya gelmemişti.

    Empati yeteneğinin tamamen ortadan kalktığı, vicdani,  ahlaki duyarsızlığın tavan yaptığı, bir ortamda insanlara yaşatılan çaresizlik, umutsuzluk ve korku toplumu bir bütün olarak insani reflekslerden uzaklaştırmaktadır.

   Artık hiç kimse yanı başındaki herhangi bir insanın,  komşusunun, arkadaşının, akrabasının birlikte nefes alıp verdiği herhangi bir canlının yaşadığı azap ve eziyetle ilgisi kalmadı. Herkes yaşatılan baskı ve korku cenderesinde ben nasıl kurtulurum hesabını yaparak sıranın kendisine gelmesini beklemektedir.

    Böylesine dehşet verici bir tiranlığın yol açtığı dehşet sarmalının aslında korkuyla ilgili bir durum olmanın ötesinde “gönüllü kulluk” ve kölelik ile ilgili bir durum olduğunu ifade etmek daha doğru olur inancındayım. İtiraz kültürü yerine kabulümdür anlayışının hiçbir sınırı yoktur.

   Korkularınız karşılığında insanca yaşama hakkından vaz geçerseniz dahi asla kurtulamayacaksınız. Yanı başınızda zulümle pençeleşen tanıdıklarınızı tanımadıklarınızı yakınlarınızı, hemcinslerinizi ne kadar görmezlikten gelirseniz gelin, o zulüm bir gün mutlaka sizi de pençesine alacaktır.

    (KHK)  Kanun Hükmünde Kararname mağduriyeti yaşayan sadece iki insan Nuriye ve Semih değil elbette. Yaklaşık 150 bin insan aynı mağduriyeti yaşamakta ancak iki insanın açlığa yatma iradesini ortaya koyması yaşatılan mağduriyet kadar hüzün vericidir.

   Dayatılan zulüm, açlıkla sınırlı kalmadı onlarca insan kahredici ceza karşısında yaşadığı ağır psikoz-travmaya dayanamayarak ya intihar ederek ya da geçirdikleri kalp kriz sonucu yaşamlarını yitirerek gerilerinde acı hikâyeler ve aileler bırakarak aramızdan ayrıldılar.

    Coğrafyamızda yaşanan şiddet, savaş ve ölüm döngüsü bir tarafa, sadece KHK ler le yaşatılan zulmün yol açtığı yıkım ve dehşet verici sonuçları bizi insanlığımızdan utandırmaya yeter artar bile tüm canlılar için esas olan birincil ihtiyaç yani beslenme ve barınma hakkının gasp edilmesi, insanın açlıkla terbiye edilmesi kadar acımazsız bir cezalandırma olabilir mi.?

   Hiç bir hukuki temele dayanmaksızın kendilerinden gasp edilen işlerinin iadesini şiddete başvurmaksızın istemeleri ve çaresizlik içinde vücutlarını açlığa ve ölüme yatırarak geri istedikleri işlerini iade yerine hapisle cezalandırılmaları hangi akıl, vicdan, hangi meşru otorite, hangi inanç hangi ruh hali reva görebilir.

    Bu durum insan hakları açısından ne kadar korkunç ve zalimce olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Bu iki insanın şahsında sadece KHK lerle ihraç ve uzaklaştırılan yaklaşık 150 bin insan cezalandırılmakla yetinilmiyor. Uygulanan bu azap ve eziyetle insanlık onur ve haysiyetine yönelik bir aşağılama, cezalandırma ve insan ruhunun teslim alınması gerçekleştiriliyor.

   Nuriye ve Semih’in meşru taleplerini terör suçuyla ilişkilendirip kendilerini kriminalize ederek baskılamanın ne insancıl hukukla ne de inançla bağdaştırılabilinir.  Yıllarca kamuda çalışan bu iki insanın terörle bağlantıları tespit edilmemişken insan hakları anıtı önünde çaresizlikten vücutlarını açlığa yatırırken mi suça bulaştılar.

    OHAL kapsamsında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerinden ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ile Öğretmen Semih Özakça’ nin başlattıkları açlık grevi 202 günü geride bıraktı.

 Vücudu eriyen Nuriye Gülmen doktorların talebi üzerine Sincan cezaevinden Numune hastanesi yoğun bakım ünitesine alındı.

 Açlık grevi nedeniyle eriyerek hastanenin yoğun bakım ünitesine alınan Nuriye ve Semih’in tutukluluk hallerinin “kuvvetli suç delili ve kaçma ihtimaline” bağlanması adalet sisteminin geldiği aşama açısından endişe vericidir. 

Yapılacak duruşmada bu iki insanın acı ve travmalarına yol açan haksızlıkların son bulması için  tutukluluklarının kaldırılmasını, işlerine iade edilmelerini umut ediyor ve diliyorum.NURİYE GÜLMEN SEMİH ÖZAKÇA

 

   Türkiye’de gündemin hızla değiş (tiril) me si curcunası içinde kaybolan insani hasletler; hiçbir zaman böylesine kaybolma veya yok olma durumuyla karşı karşıya gelmemişti.

    Empati yeteneğinin tamamen ortadan kalktığı, vicdani,  ahlaki duyarsızlığın tavan yaptığı, bir ortamda insanlara yaşatılan çaresizlik, umutsuzluk ve korku toplumu bir bütün olarak insani reflekslerden uzaklaştırmaktadır.

   Artık hiç kimse yanı başındaki herhangi bir insanın,  komşusunun, arkadaşının, akrabasının birlikte nefes alıp verdiği herhangi bir canlının yaşadığı azap ve eziyetle ilgisi kalmadı. Herkes yaşatılan baskı ve korku cenderesinde ben nasıl kurtulurum hesabını yaparak sıranın kendisine gelmesini beklemektedir.

    Böylesine dehşet verici bir tiranlığın yol açtığı dehşet sarmalının aslında korkuyla ilgili bir durum olmanın ötesinde “gönüllü kulluk” ve kölelik ile ilgili bir durum olduğunu ifade etmek daha doğru olur inancındayım. İtiraz kültürü yerine kabulümdür anlayışının hiçbir sınırı yoktur.

   Korkularınız karşılığında insanca yaşama hakkından vaz geçerseniz dahi asla kurtulamayacaksınız. Yanı başınızda zulümle pençeleşen tanıdıklarınızı tanımadıklarınızı yakınlarınızı, hemcinslerinizi ne kadar görmezlikten gelirseniz gelin, o zulüm bir gün mutlaka sizi de pençesine alacaktır.

    (KHK)  Kanun Hükmünde Kararname mağduriyeti yaşayan sadece iki insan Nuriye ve Semih değil elbette. Yaklaşık 150 bin insan aynı mağduriyeti yaşamakta ancak iki insanın açlığa yatma iradesini ortaya koyması yaşatılan mağduriyet kadar hüzün vericidir.

   Dayatılan zulüm, açlıkla sınırlı kalmadı onlarca insan kahredici ceza karşısında yaşadığı ağır psikoz-travmaya dayanamayarak ya intihar ederek ya da geçirdikleri kalp kriz sonucu yaşamlarını yitirerek gerilerinde acı hikâyeler ve aileler bırakarak aramızdan ayrıldılar.

    Coğrafyamızda yaşanan şiddet, savaş ve ölüm döngüsü bir tarafa, sadece KHK ler le yaşatılan zulmün yol açtığı yıkım ve dehşet verici sonuçları bizi insanlığımızdan utandırmaya yeter artar bile tüm canlılar için esas olan birincil ihtiyaç yani beslenme ve barınma hakkının gasp edilmesi, insanın açlıkla terbiye edilmesi kadar acımazsız bir cezalandırma olabilir mi.?

   Hiç bir hukuki temele dayanmaksızın kendilerinden gasp edilen işlerinin iadesini şiddete başvurmaksızın istemeleri ve çaresizlik içinde vücutlarını açlığa ve ölüme yatırarak geri istedikleri işlerini iade yerine hapisle cezalandırılmaları hangi akıl, vicdan, hangi meşru otorite, hangi inanç hangi ruh hali reva görebilir.

    Bu durum insan hakları açısından ne kadar korkunç ve zalimce olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Bu iki insanın şahsında sadece KHK lerle ihraç ve uzaklaştırılan yaklaşık 150 bin insan cezalandırılmakla yetinilmiyor. Uygulanan bu azap ve eziyetle insanlık onur ve haysiyetine yönelik bir aşağılama, cezalandırma ve insan ruhunun teslim alınması gerçekleştiriliyor.

   Nuriye ve Semih’in meşru taleplerini terör suçuyla ilişkilendirip kendilerini kriminalize ederek baskılamanın ne insancıl hukukla ne de inançla bağdaştırılabilinir.  Yıllarca kamuda çalışan bu iki insanın terörle bağlantıları tespit edilmemişken insan hakları anıtı önünde çaresizlikten vücutlarını açlığa yatırırken mi suça bulaştılar.

    OHAL kapsamsında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerinden ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ile Öğretmen Semih Özakça’ nin başlattıkları açlık grevi 202 günü geride bıraktı.

 Vücudu eriyen Nuriye Gülmen doktorların talebi üzerine Sincan cezaevinden Numune hastanesi yoğun bakım ünitesine alındı.

 Açlık grevi nedeniyle eriyerek hastanenin yoğun bakım ünitesine alınan Nuriye ve Semih’in tutukluluk hallerinin “kuvvetli suç delili ve kaçma ihtimaline” bağlanması adalet sisteminin geldiği aşama açısından endişe vericidir. 

Yapılacak duruşmada bu iki insanın acı ve travmalarına yol açan haksızlıkların son bulması için  tutukluluklarının kaldırılmasını, işlerine iade edilmelerini umut ediyor ve diliyorum.

Top