Ekran dolusu keyiften dört köşeyiz! Amerika’yı, Rusya’yı dize getirmişiz ve aslında onlara haddini bildirmişiz ve dünyaya da diplomasi dersi vermişiz!
Biz bunları söylerken Trump başka bir havada ve garantiye aldığı petrol yataklarının kendilerini kaç yıl domine edeceğinin hesabında ve bir taraftan da “ eğer bir aksilik yapmazlarsa ambargoyu kaldıracağım” diyerek gönderdiği mektup benzeri bir ince tehditle bize mesaj veriyor ama bu toz dumanda kimse bunu anlamıyor!
Çünkü Suriye topraklarına girmiş ve orada olası bir Kürt devletinin canına okumuşuz! Biz bunları söylerken Trump, bu işin burada bitmediğini o kadar açık ve net söylüyor ki diplomasi ve askeri literatürden hiç anlamayan ben bile rahatlıkla anlıyorum! Ama bizimkiler bunu asla anlamıyor! Çünkü anladıkları anda oy kaybedecekler ve iktidardan olma riski var!
Aslında anlıyorlar ama anlamaz görünüyorlar!
Çünkü biliyorlar ki Amerika orayı kolay kolay Ruslara terk etmez! Aynı şey Rusya içinde geçerli! Dünyanın parasını harcadıkları bir yerden öyle eli boş geri çekilmezler! Oraya bir koymuşlarsa yüz alacaklardır!
Peki, biz ne koyduk, ne almak istiyoruz?
Hiç bir şey!
Biz sadece ekonomimizi zora sokacak tehlikeli sulara kulaç açtık! ÖSO denilen bir gayri askeri yapıyı finanse ettik ve buraya büyük paralar harcadık, harcıyoruz ve daha fazlasını da kucak açtığımız Suriyeli mültecilere veriyoruz!
Bu ise bize ek vergiler, günlük zam ve her şey de ceza ödeyerek fatura ediliyor! İşsizlik ve sosyal travmalar da işin başka bir yanı!
Aslında bunların hiç birine gerek olmadan kendi içimize dönüp bunları çözebilirdik! Ama nedense tarih boyunca hep zoru seçmek gibi bir alışkanlığımız var! Bunda en büyük neden gerçeği muhataplarına söylemeye cesaret edemeyişimizdir! Hal böyle olunca ortaya sinmişlik ve biat sendromu ortaya çıkıyor ki bu da kimi zaman ülkelerin felaketi olabiliyor!
Bunun en büyük örneği şu an bizdeki yandaş televizyon kanalları ve hangi ülkede yaşadıklarında bihaber olan sözüm ona analistler!
Mesela Peri’nçek’i dinliyorum ve bu adamın geçmişini bilmeyen yok! Ama şu an işe yarıyor diye kanallara çıkarıyorlar! Söylediklerine bakılırsa, gidin herhangi bir kıraathanede iskambil oynayan bir vatandaşı alın gelin bundan daha mantıklı sözler söyler!
Şu an büyük bir çıkmaza adım atan Türkiye’nin bu tür adamlarla daha vahim bir zemine sürüklenmesinden korkuyorum! Akıl adına hiç bir şey üretmeyen bu tiplerin ağzından çıkan tüm sözlerin toplamı kan, kin, öldürme ve yok etmek üzerinedir!
Aslında hepimiz var etmeye ve yaşatmaya o kadar muhtacız ki bunu söyleyecek cesaretimiz bile yok! Sadece boşa dönen değirmen taşı gibiyiz!
Dönüyoruz ama kendimizi öğüterek!
*****************
YIKILMAZ BAĞ
Tarihte hiç bir devlet başkanına olmadık bir üslupla mektup yazacaksın ve yazdığın muhatap sana “ Sevgili dostum” diyerek karşılık verecek!
Dahası şu an Başkanı olduğun ülkede her on yılda bir darbe yaptıran Amerika’ya “ yıkılmaz bir bağımız var” diyeceksiniz!
Bu bağın olduğunu hepimiz zaten ziyadesiyle biliyoruz!
Biliyoruz da, isterseniz en sondan başlayalım!
Son darbe girişiminde parmağı var dediğiniz adam şu anda Amerika’da ve siz onca dosya göndermenize rağmen bir türlü iade edilmedi!
Bu ne biçim yıkılmaz bir bağdır ki günü birlik hakarete varan söz ve söylemlere bir tepkimiz olmuyor?
Bu yıkılmaz bağın bir göz kırpmasıyla girdiğimiz Suriye’de nedense bir türlü çıkamıyoruz! Adam dün asıl niyetini belli etti” petrol sahaları kontrol altında” diyerek!
Bu açık niyet bile Suriye’de birilerinin niye bulunduğuna net bir itiraftır!
Biz ne yaptık?
Beş milyona yakın Suriyeliyi üç beş kuruş verecekler diye ülkenin dört bir tarafına yaymakla kalmadık, onların yarattığı sosyal ve ekonomik travmanın faturası bize gün be gün kabararak dönüyor!
Bu travma, cehalet sınırındaki çizgimizi daha da belirginleştirmiştir!
Bir de bunları “ bak kapıları açar, size göndeririz” tehdidi var ya; tam bizlik bir devlet yönetme anlayışı!
Gerçi bana kalırsa tüm kapılar açılsın ve bırakın isteyen istediği yere gitsin! Onu sen değil, artık dünya düşünsün! Bu durumda biz bile hatırı sayılır bir nüfus oranına düşeriz ve geri kalanlar burada rahat bir nefes almakla kalmaz, gidenler de gittikleri yerde gün yüzü görürler! Çünkü gidecekleri ülkeler sanayi ülkeleri ve dünyayı çıkarları için karıştıranlardır!
İşte bu karıştırdıklarının karşılığını mutlaka almalılar!
Tabi burada tuzu kuru yıkılmaz bir bağımızın olduğu Amerika bundan hiç etkilenmeyecektir!
Bu ne fizikken, ne de coğrafi konum olarak mümkün değildir!
Amerika’nın tek görevi karıştırıp seyr etmektir!
Karıştırdığı taraflara aynı silahları satıp keseyi doldurduktan sonra üstüne bir de puro keyfi yapmak kalır ki onu da zaten yüzümüze üfleye üfleye tüttürüyor!
Anlatamadık!
Anlatamıyoruz!
Bu Amerika sevdamız öyle bir sevda ki hiç bir güç koparamaz!
Geçmişte beyzbol sopasıyla bize ilanı aşk ediyorlardı, şimdi işi mektup üzerinden geliştirdiler!
Ancak nedense “ Kestane kebap, acele cevap” babındaki mektuba bir türlü yanıt veremiyoruz!
Hal böyle olunca Amerika’nın başındaki deli çıldırıyor!
Bu da beni tedirgin ediyor! Ya ikinci bir mektup yazarsa?
Vallahi inanın artık okumaya kimseyi bulamayız!
********************
ALGI DİZAYNI
Hitlerin müthiş bir propaganda Bakanı vardı ve aynı zamanda danışmanıydı! Joseph GOEBBELS!
Bu adam Hitlere şunları söylemişti “ Elimizin altında bir insan topluluğu var ve bunların ekseriyeti orta zekâyı temsil eder.
Eğer bir savaş çıkaracak ve kazanacaksak hedef kitlemiz bunlar olmalıdır; bir avuç zeki insan söylediklerimize inanmasa da olur, çünkü onların bu aptal sürüsüyle baş etme şansı olmayacaktır ve onlarda sonunda susmayı tercih edecektir, ya da susturulmaları hiçte zor olmayacaktır!”
Hitler “ Ne demek istediğini” sorar!
“ Yani efendim” diye devam ederek “ Önce küçük yalanlardan başlayıp, zamanla bu yalanları öyle büyüteceğiz, bırakın halkı kendimiz bile inanacağız. İçine düştüğümüz yanlışları hemen karşı tarafa yıkıp hızla tekrarına devam edeceğiz ve göreceğiz ki halk bize değil, rakiplerimize sövecektir ve yanlış onların eseri olacaktır.
Sonra tüm basın zaptı raptı altına alınacak, bizim söylediğimiz her şeyi süslü laflarla propagandaya dönüştürecektir! Bu iş için ağzı laf yapan kalemleri himayemize almamız gerekecektir ve işte o zaman toplumun bir Tanrı aramasına gerek kalmayacaktır ve o Tanrı siz olacaksınız; haydi hayırlı olsun!”
Hitler bu telkin ve psikoloji ile dünyayı cehenneme çevirdi! Altı milyon yahudiyi fırınlara ve gaz odalarına atarak yaktı! Çünkü üstün Alman ırkı hariç, tüm insanlardan nefret ediyordu! Ona göre Alman ırkı dışında Tanrı’nın başka bir ırk yaratma şansı yoktu ve olsa olsa bu şeytan işiydi ve şeytana dersi verilmeliydi!
Sonra?
Sonrası hepinizin malumu o döneme denk gelen tüm faşist diktatörler ya halk tarafından linç edildi, ya da Hitler gibi intiharı seçti!
Ama insanlık tarihi bir elin beş parmağını sayı olarak geçmeyen bu şizofren psikopatlar yüzünden iki yüz yıl kaybetti ve hala da bunlara özenenlerin yeryüzünde olmaları gibi bir şanssızlık bir türlü yakamızı bırakmadı!
Dikta heveslilerinin günümüzde başvurdukları GOEBBELS yöntemleri hala geçerliliğini korumaktadır ve bu bir az gelişmişlik sendromudur! Bu tür toplumların insanı ters orantı ile büyür! Kaslar geliştikçe, beyin küçülür! Küçülen bir beyinde Faşizm vardır ve bilinmelidir ki Faşizm bir kas hareketidir! Bağıran, çağıran ve yok eden!
Böyle toplumlarda algılar dizayn edilmiştir ve toplum en çok yalan söyleyenin etrafında kümelenir ve Tanrı’sını bulmuş gibi pervane döner! Tıpkı ateş kelebekleri gibi; yaklaştıkça yanar ve kavrulur ama yanıp yok olduğunun farkında olmaz!
Çünkü ölenler, öldüklerini hiç bir zaman bilmezler!