Şemsettin ağabey ile sohbet ediyoruz. Bir ara ona ait zeytin bahçesini ve bu seneki verimi sordum. “ Vala eskiden birine ortak vermiştim. Ancak benim ortak hırsızdı; her seferinde yakalardım ve şeytana uydum derdi, buna rağmen yine de ortaklığa devam ederdim!”
Güldüm!
“ Abi sanırım sen hırsızın dürüstlüğünden dolayı ortaklığa devam etmişsin” dedim!
“Evet, o nedenle şimdi hepsini ona anlaşmalı bıraktım; ürün olsa da olmasa da bana iki ton zeytinyağı, beş yüz kilo da zeytin verecek!”
Ne güzel!
Hırsızı yola getirmenin zekice taktiği!
Bir de bu şeytana uyma işi var ya!
Nedense kimse görmeyince hep ona uyar ve keyfini de çıkarırız!
Yakalanınca ilk onu ele verir ve ona uymaktan yine bir medet bekleriz ki suçumuz hafiflesin!
Belleğimiz dolunca günah sayılacağından, geceleri imdadımıza yetişen şeytan bizi rahatlatır ama biz yine de ona küfr ederiz!
Hep merak etmişimdir, o kadar uyduğumuz bu şeytanın geçmişinde taciz, tecavüz, hatta hırsızlık var mıydı diye?
Baktım yok!
Sadece cennetten kovulmuş!
E kovulunca da işi gücü bırakmış, müminler yoldan çıksın diye ha bire cami köşelerinde dönmüş dolaşmış diye biliyorduk!
Meğer zeytin bahçelerine de dadanmış!
Sonra bu kadar içimize kadar giren bu şeytanı neden gidip Suudi Arabistan’da taşlarız diye de merak etmişimdir!
Üstelik o kadar bereketli ki parayla taş alıp atıyorsunuz ve o paralarla Müslüman Suudi’ler hatırı sayılır kazanç elde ediyor!
Sonra baktım ki taşlar küçücük çakıllar!
Demek ki büyük atılsın da ölsün istemiyorlar!
Bu atılanlar ancak şeytanı gıdıklar!
Kimi zaman da akla hayale gelmeyen yaşanmışlıklar ve bin bir düzenbazlıkla iş yürütenlere bakıyorsun da” Acaba şeytan dedikleri bu mu?” diye içten içe iyice huysuzlanıyorsunuz!
Mesela bunları televizyon ekranlarında gördüğünüz de ne var, ne yok fırlatmak istiyorsunuz!
Tabi televizyon patlayıp evde yangın da çıkarabilir; o olmasa bile ciddi maddi kayıpla da karşılaşırsınız!
En iyisi “ Şeytana lanet” diyerek ekranı kapatmaktır!
Sağlık için doğru olanı budur!
******************
CÜBBELİ BOŞUNA TANRIYA ŞÜKRETMİYOR
Son günlerde bir İsmail Saymaz, Cübelli Ahmet tartışmasıdır almış başını gidiyor!
İsmail Saymaz bunu neden bu kadar abartıyor anlamış değilim! Yazmış olduğu “ Şehvetiye tarikatı” kitabını henüz okumadım. Üç beş neler yazıldığını tahmin ettiğim bu kitabı okumasam da olur ama yine de alıp okuyacağım!
Tarikatların bu ülkede ilk günden beri, yani İslamiyet’in kabulüyle beraber sürekli dokunulmaz bir zırha büründüğünü ve bin dört yüz yıllık serüvenden bu güne dokunulmaz bir zırhla geldiğini bilmeyen mi var?
Ülkemizde Cumhuriyet rejimi bile görünürde bunlara karşıymış gibi görünse de, sürekli el altından bunları desteklemiş ve gerektiğinde işlerinde kullanmıştır!
Ülkemiz de özellikle FETÖ yapılanması aslında bir tarikat yapılanmasıdır ve temelinde “ Nur” harekatı vardır!
Hepsinde olduğu gibi, bunların hedefi de bir “ “ Şeriat devletidir!”
Amerikan destekli FETÖ başarsaydı, şu anda bu rejimim karanlığında biri birimizin gözlerine parmaklarımızı sokacak olacaktık! Çünkü Amerika için modern bir Türkiye her zaman can sıkıcıdır! Sağlıklı kontrolü sağlaması için bir din devletinin onlar için ne kadar elzem olduğunu bilmemek saflıktır! Tıpkı Suudi Arabistan gibi!
İşte o nedenledir ki şu an Türkiye’de diğer tarikatları hep yedekte tutuyorlar!
Şu an Fetöden boşalan yerlere “ Menzil tarikatı” hazırlanıyor! Tıpkı FETÖ gibi. Sakin, sessiz ve alttan!
Bunların en dobra dobra olanı Cübelli Ahmet’tir!
“ Ya Rabbim, iyi ki beni diploma sahibi yapmadın, okul okumama fırsat vermedin” diyerek şükür duasına çıkıyor! Sonra profesörleri kast ederek “ Okumuşta ne olmuşlar?” diyerek onların adeta okuyan başıboş cahiller olduğunu bas bas bağırarak söylüyor!
Aynen öyledir!
Onun düşündüğü karanlıkta okumaya gerek yoktur!
Yıl on iki ay avuç açıp gökyüzünden yağmur, merhamet ve savaşların durması, ya da birilerinin helak olması için yalvarıp yakaracaksın!
Bunlar için okuryazar olmaya gerek yok! Kalıp bellidir, ezberlersiniz olur biter!
Sonra devam ediyor “ Ben siyasetten anlamam ama geçmişte Tayyip Beyi destekledim ve kazanmasına vesile oldum!”
Anlamadığı siyasete bakın!
Sanırım Ak partiyi siyasi parti olarak değil de, ilahi bir güç olarak görüyor ve hepimize adres olarak görüyor!
Bana kalırsa bunların en iyisi Adnan Hocaydı!
Garibim dans, halay ne varsa içindeydi. Yaptığı en büyük yaramazlık kediciklerinin ona “ Hocam çok yakışıklısın” gibi yağlamalara gözlerini süzerek cevap olmasıydı!
Allah var, nur yüzlüydü ve tüm niyeti yüzüne yansımıştı!
İşte o nur yüzlü adam şimdi çile doldururken, kıl yumağı Cübelli bize vaaz veriyor!
Adalet işte!
**************
YANİ
“Rögar kapağı yapılmışta, altta rögar kanalı yokmuş!”
Yahu siz ne ayaksınız?
Yani önce kanal mı yapılmalıydı? Adamlar iyi niyetle kapaktan başlamış, siz çıkmış bunu siyasi malzeme yapıyorsunuz!
Yani düşünün elinizde bir su şişesi var, kapağı olmadan nasıl taşıyacaksınız?
Tabi kapak derdi olmayanlar bunu anlamaz!
Siz onu birde prostatı olan erkeklere sorun!
Günde on kez Tanrı’ya sitem ediyorlar “ Şu meretin kapağı olsaydı, böyle ikide bir dona damlatmazdık” diye!
Hele şarap!
Kapak ne kadar sıkıysa o kadar değer kazanır. Çünkü hava almaz ve bozulmaz!
Şimdi anladınız mı kapağın önemini?
Allah ömür verirse kanalı da yaparlar! Peki, o zaman ne yapacaksınız?
İllaki size kapak yapacaklar!
Yoksa sizin duracağınız yok!
************
HAFIZA-i BEŞER
Kulakları kabartmışız “ Davutoğlu, Gül ve Babacan” ekibi ne yapacak diye?
Henüz ortaokul öğrencisiydim. Ülkenin bilinen iki büyük partisi vardı; biri CHP, diğeri AP!
Sonra ülkede bir “ Komünizm” garabeti yaratılarak iki parti özellikle parlatıldı!
Bunlardan biri MHP, diğeri Necmettin Erbakan’ın kurduğu Milli Nizam partisiydi!
Biri ırkçı, biri şeriatçı dinciydi!
Beslenen bu iki yapı adeta düğmeye basar gibi görev alanı belirledi ve ülke kanlı bir serüvene sürüklendi!
Boğazlanarak öldürülen çocuklardan tutun, vahim Çorum, Maraş olaylarına kadar!
On yılda bir seri darbelerin yaşandığı bir ülke haline getirilmiştik! Bu darbelerin her biri ülkeyi elli yıl geriye götürmekle kalmadı, anlamsız, başıboş bir nesilin ortalığa salıverilmesine de neden oldu!
Derken Kenan Paşa her şeyin tuzu biberi oldu!
Öyle sıradan bir darbe yapmadı! Bu toplumun adeta genleri ile oynadı! Çünkü bu bir Amerikan projesiydi ve kusursuzdu! Sonra sola ve demokratlara kıyım başladı! Kendi deyimiyle “ Bir sağdan, bir soldan” insan boğazlayarak farklı bir algı yarattı! Ancak asıl darbeyi sol ve demokratlar yemişti!
Sonra Paşa, yaptığı mitinglere besmeleyle başlayıp vaazla devam etti! Üstelik her yerde “ Babasının imam olduğunu” söyledi!
İşte bu dönem olmadığı kadar cemaat ve tarikatların büyüdüğü aralıktır!
Çünkü Amerika öyle istiyordu! Paşanın tek görevi projeyi uygulamaktı!
İşte bu projeden Fetullah Gülen çıktı ve şu anda Amerika’nın koltukları arasında keyfine bakıyor!
Sonra mı?
Erbakan!
Büyüyen dinci, şeriatçı kesimin tek adresi oldu!
Sonra buradan devletin en üst katına tırmandılar!
Belediyeleri aldılar ve oradan müthiş bir büyüme sağlayarak, yandaşlarını mal, mülk sahibi yaptılar!
Derken Erbakan’ı pasiflikle suçlayan Erdoğan ekibi ayrılarak AKP’yi kurdu!
Yani onun şeriat konusundaki gevşekliğine bir tepkiydi bu!
Erdoğan, şu an ülkenin tek hâkimi!
Peki yukarıda saydığım ekip neden ayrılmak istiyor?!
Nedeni basit!
Erdoğan’ı artık pasiflikle suçluyorlar! Daha beteri için geliyorlar!
Öyle ham olmayın ve yarattıkları sempatiye bakmayın!
Erdoğan yapacağını yaptı ve onlar sadece kalanını tamamlamak için geliyorlar!
Biz ne yapıyoruz?
“Bunlar AKP’yi parçalayacak ve biz bunlardan kurtulacağız!”
Siz öyle zannedin!