Demokrasinin olmadığı yerde en ucuz şey ölümdür!
Bir tavuk kadar değeriniz yoktur ve ölünce, sadece siz ölüyorsunuz;yani “‘canınız cehenneme” gibi bir şey!
Sahte içkiden şu ana kadar yetmiş tane insan öldü ve bu son bir haftada oldu!
Haberlere bakıyoruz, eh işte o kadar!
Maliyeti on lira olan bir şişe içkiyi iki yüz liraya çıkarırsan olacağı budur!
Aslında yasaklayacaklar ama olmuyor!
Özgürlükçüyüz ya!
İsteyen istediği kadar içer ya!
Sonra bu içkilerden öyle kazık vergiler alınıyor, Müslüman bir ülkede hazinenin kasasına ve oradan imam maaşlarından tutun, cami temellerine kadar her yere aktarılıyor!
Şimdi en akıllı Cübelliye soruyorum “ usta bu ne ayak, haramdan alınan vergi kaç cüz okumakla temize çıkar” söyler misin?
Biliyorum ki hemen işi paraya çevirir ve yarın raflar “ günahtan arındıran rakı” ile dolar!
İşte böyleyiz!
Bir kitabımız var, ya biz o kitaba mensup değiliz, ya da o kitap bizim değil!
Haramdan vergi almak nasıl bir iştir, gerçekten anlamadığım bir konudur!
Hani ulemanın bugüne kadar buna dair bir söylemini duymadım!
Sadece “ haramdan uzak durun” demekten başka!
İşte böyle!
Ne yapsın vatandaş?
O kadar parayı nerden versin?
E, içiyor alışmış ve bir tercih meselesi!
Sonra ispirto, kolonya, bilmem daha ne varsa en ucuzundan içip, dozunu da kaçırınca hayatından oluyor!
Son günlerdeki ölümler, toplu ölüm gibi!
Ama kimin umurunda?
Dedim ya, ölümün ucuz olduğu bir yerde yaşıyoruz!
İçki pahalı, ölüm ucuz!
Bunları düşünürken aklıma neler gelmiyor ki?
Mesele et çok pahalı ve eskiden at, eşek kesiliyor diye sık haberler duyardık!
Şimdi bu haberleri duymuyoruz. Acaba memlekette at, eşek mi kalmadı?
Ya da ne bileyim?
At, eşek işte!
Hem insan sağlığına zararının olmadığını da duymuştum!
Sütü çok pahalı olan eşeğin etini ucuz yemek gibi bir şansımız var mı bilmiyorum!
Bildiğim tek şey, artık insan gibi ölmeye hasretiz!
Ne diyeyim?
Demokrasi utansın!
******************
DEVRİMCİ ESKİR Mİ?
Abi çok havalı! Yaş yetmiş gibi ve oturduğu masada önündeki tavla kutusuna acayip zar atıyor!
Bir diğer dörtlü aynı yaş gurubu onlar da okey taşı çekmekle meşgul!
Oyun ve tavla epey süre sonra bitiyor! Yenilenlerin yanakları kırmızı pancara dönmüş!
Sonra beni ve onları tanıyan bir arkadaş geliyor, hal hatırdan sonra tanıştırıyor ve ekliyor “ anlayacağın bunların hepsi eski devrimci” diyor!
Bu nitelemeye hepsi memnun ve kafa sallayarak onaylıyor!
Bakıyorum hepsinin eli ayağı düzgün ve kafa da çalışıyor!
Sordum “ neden eskidiniz” diye?
Hani tarlada inşaata çalışıyor olsaydınız anlardım, malum yaş itibarı ile kazma kürek size ağır gelebilir” diyerek tartışmanın ortasına böyle bir tespitle daldım!
Sonra bizimkiler ne Lenin, ne Stalin, velhasıl tüm devrimci kişiliklerden girip Hiroşimadan çıktılar!
Dinledim, sonuna kadar ve iyi de oldu, unuttuğum kimi kavramları adeta beynime kazıdılar!
Sonra “ Türk solu” kavramı ortaya çıktı!
Dedim ki “ Yahu solun, Türkü, Amerika’sı mı var, sol soldur” diye!
En sessiz kalanı birden lafa girdi “ aynen öyle biz Türk soluyuz ve askıda ekmeği çağın buluşu olarak görüyoruz” dedi ve sustu!
-Ne alaka, konuyla bağı nedir, askıda ekmeğin? Diye üsteleyince...
Bizim ki “ Vallahi çok alaka, hem de dünyayı okumak gibi bir şey!
Ben anladım!
Aynen öyle!
Türk solu şu an da “ askıda ekmek” gibi!
Kapanın elinde kalıyor ve gidişat Perinçek’in
yanı ve şimdi en güvenilir liman!
Bence acele edin, yarına geç kalabilirsiniz!
Şimdi sorar gibi olduğunuzu duyuyorum “ madem öyle senin orada ne işin vardı” diye?
Benim ki merak işte!
Eski solcu olmak istedim ve baktım ki geç kalmışım!
Şu saatten sonra tavlayı koltuğumda taşıyamam!
****************
YAHU DÖNERCİ SEN İYİ MİSİN?
Haberi duyduğumda devranım döndü!
Bir dönerci, yaşadığı ilin Valisini tanımamış!
Olacak iş mi?
Yahu sen kimsin ki Valiyi tanımıyorsun!
İşte böyle bir milletiz, adam ilin Valisinden bi haber, bir de çıkmış konuşuyor!
Ulan o kadar koruma, kamera, gelenin kim olduğunu sen nasıl tanımazsın!
Bak kardeşim, sen bu ülkede bir Valinin ne demek olduğunu bilmiyor musun?
Bir Vali seni tanımak zorunda değil; ama sen bal gibi tanımak zorundasın!
Bak meseleyi iyi anlayasın diye sana bir anımı anlatayım:
Aynı lisede beraber okuduğum bir arkadaşım vardı!
Okul bitince her birimiz bir tarafa savrulduk ve ben öğretmen oldum, emekli olana kadar da hep öğretmendim...
Sonra bir gün baktım ki benim bu okul arkadaşım bulunduğum ile Vali yardımcısı olarak atanmış ve ben daha davranmadan o ziyaretime geldi!
Buraya kadar sorun yok ve sonra başka yerlere atandı ve ben pek nerededir diye merak etmedim!
Derken bulunduğum ile bu sefer Vali olarak atandı!
Bunu duyan ilin hatırı sayılır arkadaşlarım, önce beni ziyaret edip tebrik ettiler, ne alakaysa?
Bir de “illaki çiçek yapıp ziyaretine gidelim” diye dayattılar!
Bende “ Yahu adam Vali olmuş, şimdi bizi tanımazdan gelir” dedimse de laf dinletemedim!
Arkadaşlar “ geç bunları, biz samimiyetinizi biliyoruz” diyerek hemen çiçekçiyi aradılar!
Gittik!
Tabi önde ben, omuzum ve başım dik, girdik makama!
Sayın Valimiz şöyle bir bakıp yer gösterdi!
Ben gözlerinin içine bakıyorum ama hikâye!
Bir arkadaş “ Hasan bey, arkadaşınız ve biz beraber hayırlı olsuna geldik” dedi!
Vali bey, “ tanımıyorum” deyince ben hemen ayağa kalkarak “ sayın Valim, tabii ki tanımak zorunda değilsiniz ve biz sizi tanımak zorundayız, çünkü siz Valisiniz, ilimize gelmişsiniz” dedim ve hızla odayı terk ettim!
İşte böyle, dönerci kardeşim!
Sakın bundan sonra “ tanımıyorum” falan deme!
Vallahi bunu mahalle muhtarına bile desen, soluğu diğer mahallede alırsın!
Sen hala demokrasinin ne olduğunu da öğrenememişsin!
Demokrasinin birinci şartı başta ilin Valisini, sonra yukarıdan aşağıya kim varsa tanıma zorunluluğu getiriyor!
Tanımazsan sen bilirsin!
Her zaman böyle merhametlisine rastlamazsın!
Bak, son anda çalıştığın yeri kapatmaktan vazgeçmiş ve çok “ yorgundum” demiş!
Allah korusun, ya dinlenmiş olsaydı?!
Düşünmek bile istemiyorum! Çünkü ben de epey Vali hatırası vardır ve Amerika’ya Başkan mı, Türkiye’ye Vali mi olmak istersin” diye bir tercihe zorlansam, hemen Türkiye’ye Vali olmayı tercih ederim!
Gerçi benim gibiler için Amerika’ya Başkan olmak, Türkiye’ye Vali olmaktan çok kolay ama olsun!
Obama bile oraya Başkan oldu!
Sıkıysa gelsin biz de muhtar olsun!
Sadece renk olsun diye belki ikinci aza olur, hepsi o kadar!
Sanırım dönerci kardeşim beni anlamıştır!
Anlaması için lütfen Denizli’deki takipçi arkadaşlarım bu yazıyı kendisine iletsinler!
Biliyorum, beni nerden bilip okuyacak?
Belki bu yolla akıllanması için yardımcı olurum!
*******************
ASKIYA ALINDIK
Bilirsiniz, bir şey iyi gitmiyorsa askıya alınır!
Bahçeli “ askıda ekmek” önermiş ve bana göre bugüne kadar önerdiği tek fikirdir!
Genelde “ kele kesin askıda sallandırın” derdi ve birden işi ekmeğe evirmesi son derece önemli bir gelişme!
En son idam önerisinde bulunmuştu ve “ Bay Kemal, hedef benim, beni asacaklar ve Meclis’e getirin el kaldırmazsam namerdim” dedi!
Zaten hep öyle yaptı, dokunulmazlıklara da “ evet” dedi ve herkes kodesi boylarken, o sayısız yenilgiden sonra hala CHP Genel Başkanı ve onu oradan aldırmak, nedense hiç mümkün değil, bu gidişle Muharrem kahrından ölecek!
Sonra çıkmış bir de “ yerel mahkeme anayasa mahkemesini takmıyor” diye veryansın ediyor!
İnsan bu kadar komik olmaz! Zaten takmasın diye dokunulmazlıklara el kaldırdın ya!
Şimdi neyin peşindesin?
Aslında bugün hafta sonuydu, yazmayayım diye kendime söz vermiştim ve bu fazla yazma merakı ancak kabile devletlerinde olurdu ve ben demokratik, laik, sosyal adaletçi bir ülkede bardağı taşırıyorum galiba!
Kısacası bir türlü tövbe tutamıyorum ve günde on kez tövbemi bozuyorum!
Aradım Cübelliyi sordum “ Nakşibendî tarikatının Xalidi koluna tabi olursan sorun yok ve bin kez de tövbeni bozsan, sırat köprüsü sana oto bandır ve cennetin kapısı sana açıktır” diyerek beni tüm endişelerimden sıyırdı!
Dün tanıdık fırıncıya uğradım ve taze ekmek kokusuna bayılırım!
Sırf kokuyu almak bahanesi ile fırıncıyı lafa tutarım!
Sonra dedim ki bir kaç ekmek alıp askıya bırakmak istiyorum!
Fırıncı dirseği tezgâha koyup “ sen ne diyorsun, memlekette fakir mi var, ben akşama kadar burada tepsi tepsi etleri fırına atmaktan ve özel lahmacun yapmaktan ekmek çıkaramıyorum, sen çıkmış askıda ekmekten bahsediyorsun, Hocam duymamış olayım”
Bizim mahallenin fırını cadde boyunda ve çıktım baktım ki ana cadde karşılıklı olarak park edilen lüks araçlardan dolayı uzun bir araba konvoyuna dönmüş, üstelik karşı kasaba giren herkes elinde butla çıkıyor!
Gündüz durum bu!
Gece ise, uzaylılar gelip bizim sitenin bulunduğu sokaktaki çöp bidonlarını karıştırıp gidiyorlar ve dişimizin artığı dünyaya yetiyorken, şimdi oldu mu şu “ askıda ekmek” meselesi!
Birisi şuna Türk milletinin dilenci olmadığını söylesin!
Yoksa gerçekten fena oluyorum!