Henüz ortam sıcaktı. Amerika bölgeye el atmış; Saddam, Kaddafi, Mursi, ardından Sisiye devredilen Mısır ve akabinde Suriye!
Suriye’de felaket ateşi yakıldığında Beşar Esad, işin kolay olmadığını kıvrak zekâsıyla anında anladı ve diğer bir Emperyalist güç olan
Rusya’ya tereddütsüz yanaştı ve postu kurtararak bu güne geldi!
Biz oraya hesapsız kitapsız dalarak, üstelik iki arada, bir derede politikalarla günü iç siyasi malzemeye meze edince, kapılar açıldı, ne kadar başı boş Suriye vatandaşı varsa bize kapağı attı! Buraya geldiklerinde her türlü olanak sağlandı, kısacası “ Ekmek elden, su gölden” di.
Bununla kalmadılar, bilinçsiz bir doğum tercihleri vardı ve kısa sürede nüfuslarını ikiye katladılar!
Sonra kenar esnaf oldular ve satırlı sopalı kavga zaten kültürlerinde vardı, gerektiğinde bunu yapmaktan hiç çekinmediler!
Şimdi bakıyoruz kimi Belediyeler bunlara plaj yasağı ve benzeri uygulamalarla yasaklama getirmiş!
Bir kere bu son derece faşizan bir uygulamadır. İnsan haklarına aykırıdır ve bu yöntemlerle onları gruplaştırıp, terör ize etmekten başka bir şey yapamazsınız. En doğrusu doğru politikalarla o insanları doğdukları topraklara göndermektir. İnsani ve insanca olanı budur!
Yoksa daha beterini, fazla değil, on yıl sonra hepimiz birlikte görürüz!
Diğer taraftan Esat çok daha güçlü olarak beladan kurtulmuş durumda!
Peki ya biz?
Bir kere belaya atladık!
Umarım salimen çıkarız diyeceğim ama pek öyle görünmüyor!
Rusya ve Amerika bizden dolayı biri birlerinden vaz geçer sanmayın!
Kendi çıkarlarını bölüşecekleri kesin!
Bize de ağır faturayla yüz yüze kalmak gibi bir tehlike görünüyor!
Bu faturayı ya yırtıp atacaksın, ya da ödeyeceksin gibi bir çıkmaza düşersek, umarım doğru olandan yana oluruz!
Yoksa Orta Doğu cehennemi daha çok şey yutmaya hazır!
En iyisi uzak durma yollarını aramaktır!
***************
BU BAYRAM
İnsanoğlu egolarına yenilip, bireysel yaşam tercihlerini ilk öncelik olarak yaşamın merkezine oturttuğu sürece, toplumsal değer yargılarının nasıl çürüdüğünü daha çok his edecektir.
Modern kapitalizm, bir değer öğütme mekanizmasıdır. Gelişen teknoloji ve insan istemleri bireyci yaşamı hızla değerlerin önüne koymaktadır. Hal böyle olunca kadim gelenekler artık bir anı olarak “Ah o günler” denilerek sadece belleğimizdeki yeri ile kalmaktadır.
İşte bir “Şeker Bayramı.” Eskiden olmayan şekerlerin tadını şimdi bolluğunda savurduğumuz şekerlerin içinde arayıp duruyoruz ama ne mümkün?
Beyni ve bedeni rahat olmayan bir toplumun ağız tadı ile bayram yaşaması ne kadar karşılığını bulur, bilemiyorum!
Yakınları kayıp bir toplumun insanı hangi neşe ile bayram kutlar?
Ya da çocuklarını genç yaşta toprağa veren bir anne babanın gönlünü hangi bayram alır?
Ya tıklım tıklım doldurulan cezaevleri?
Gazeteciler!
Çocuklar!
Düşüncesinden dolayı kelepçelenip, içeri tıkılan binlerce insanın olduğu bir yerde, siz hangi bayrama ağız tadı ile gülersiniz?
Dün bayramın ilk günüydü!
Gelen, giden ve gittiklerimiz!
Hiç birinde doğal bir yüz ifadesi göremedim!
Zorunlu gülümsemeler ve ağzının tadı bozulmuş insan manzaraları!..
Sonra elinde poşetle gezen çocuklar!
Aklınıza cezaevlerindeki çocuklar geliyor. Bir tane şeker de onlar adına veriyorum gelen çocuklara.
Ne yapayım?
Sadece bir teselli!
**************
EM BAŞIN
Binali Bey, zeki ve çalışkan adamdır. Nüktedandır. Aslında dünya pekte umurunda değildir. Tek eksiği doktorlardan daha beter yazı yazmasıdır! Her ne kadar yumuşak “ G”ile sorun yaşasa da, yine de tepesine bir şapka koymayı becermiştir.
İşte her parti kuran ve seçime giren nedense bir Diyarbakır seferi yapar ve halkı Kürtçe selamlar!
Binali Bey bu gün daha fazlasını yaptı. Hal hatır sordu; hemi de Kürtçe!
“ Hün çawanın, başın” diyerek girdi, hızını alamadan “ Kürdistan” falan gibi sözlerde sarf etti ki, doğrusu zatı âlim tedirgin oldu!
Öyle ya, ortak Bahçeli duyarsa ittifakı bozar diye! Çünkü biliyoruz ki o söz, Sayın Bahçeli için kırmızıçizgidir ve direk devletin bekası ile ilgilidir.
Şimdi istermisiniz buradan mızıkçılık yapsın ve Binali Beye “ Derhal sözlerini geri al, yoksa...” diye bir ültimatomda bulunsun.
Tüm bunları bilmem ama bu İstanbul seçimlerinin nelere kadir olduğunu görmek insanın tüm algılarını bir anda silip süpürüyor!
Neden bu kadar önemli anlamış değilim!
Binali Beyi şakır şakır Kürtçe konuşturacak kadar önemliyse, mutlaka bilmediğimiz bir şey vardır.
Bu seçimi hep tiye alan ben, yarından tezi yok, aklımı başıma alıp bu işe yoğunlaşacağım!
Eğer ucundan yakalayabilirsem, sizlere neden bu kadar önemli olduğu konusunda fikrimi söyleyeceğim!
Şeytanı bile tövbeye getirecek sözler işitiyoruz!
Hem de canlı yayında, gözümüzle, kulağımızla.
Em başın, kek Binali; tû çawani?
GEÇ DÖNENLER
Aziz Nesin’in “ Zübük” adlı eserini okuyanlarınız vardır. O dönemler bu tiplerin sayısı azdı. Dünya değişince bunların sayıları da değişti! Giderek çoğaldılar ve yanımız, yöremiz bunlarla doldu! Geçmişte bırakın eleştirmeyi, ağız dolusu küfür ettiklerine dümen kırmalarının karşılık bulması, zübüklükte gelinen modern değişim olarak algılanabilir!
Ben genelde bu tür dönekliklere pek takılmam! Çünkü insanın olduğu yerde her şeyin olabileceğine inanmış biriyim. Tabi “ İnsan” derken, kastım insanımsılardır! Yoksa tüm insani değerleri taşıyanlara saygıdan öte bir şeyimiz olmaz.
Dedik ya “O kadar çoğaldılar” diye!
Ama tanıdığım biri var ki, böylesi görülmedi!
İşin başında dönüp, iktidarın tüm nimetlerinden yararlanıp semirenlere bir diyeceğim yok! Zamanlamayı iyi yapmışlardır ve karşılığını ziyadesiyle almışlardır.
Şimdi bu zübük çok geç dönmüştür.
Çünkü siyasi yelpazeler arasında gel git ler den zaman bulamamıştır! Sonra dümeni ani bir manevrayla kırdığında iş işten geçmişti ama olsun; son nefesindeki limana yanaşmak, ona bir getiri kapısı açabilirdi! Şimdi bu parsadan toplamak için değiştirdiği derisini arıyor ama nafile! Olmayınca da daha çok saldırıyor! Çünkü geç değiştirdiği derinin yerine yenisi bir türlü tutmuyor! Hal böyle olunca ten acısından sağa, sola; en çokta yıllarca savunduklarına küfr ediyor! Muhattap bulamayınca da daha çok saldırıyor; çirkince, alçakça!
Bazen susarsınız ve bu aldığınız terbiyenin gereğidir.
Bazen de “ Yeter!” diye haykırmak istersiniz!
Sonra bakarsınız ki, karşınızda boş bir karanlık var ve bağırmanız geceyi ürkütmeyecektir. En iyisi sabahı, güneşi beklemektir!
O doğduğunda yarasalar karanlığına çekilmiştir! Oldukları yerde korkarak, titreyerek!..