Anadolu kavimler kavşağıdır! İki yüz yıllık helenistik çağın beşiğidir ve bu dönem adeta Tanrı’nın yeryüzüne indiği çağdır! Aklın sınırlarını zorlayan birçok heykel ve taş yapı bu döneme rastlar!
İşte biz böyle bir mirası koruyamadık! Ton ağırlığındaki taş heykelleri bile tavuk çalar gibi alıp alakası olmayan medeniyetlere sattık ve şimdi müzelerinde sergilerler!
Sergilerler de... Baktığınız da çoğunun uzuvları yoktur! Özellikle cinsel organlar ya kırılmıştır, ya da çekiçlenmiştir!
Müslüman’ız ya!
Hani İslamiyet’in yayılışını en çok putların yakılıp kırılması ile ilk adıma oturturuz!
Oysa biliyor musunuz, o putların ne olduğunu?
Onların hepsi tarihin ilk çağlarından o güne gelen sanat eserleriydi!
Benzerini Taliban Afganistan’da tarihi Buda heykellerini dinamitleyerek yaptı!
Devamını da İŞİD getirdi ve Mezopotamya’nın tüm tarihi mekânlarını yerle bir etti!
Bakıyoruz aynı zihniyet İstanbul’da tarihi Galata kulesinin duvarlarında da ortaya çıkmış!
Hilti ile restorasyon!
Olacak iş değil!
Arkeologlar bu işi iğne ucu ile kazarak yaparlar!
Çünkü tarihin geçmişini belki bir toz tanesinde bulursunuz!
Büyük bir ihtimalle işi alan müteahhidin yanında bir de defineci vardır! “ Mala” ulaşmak adına kim iğne ucu ile uğraşacak?
Bereket eksvatör kullanmadılar! Gerçi oraya girmiyormuş, girse dozerle dalacaklar!
Çünkü tarihe bakışımız diye bir kaygımız yok!
Yıllar önce Sümela manastırını ziyaret etmiştim.
Tüm ikon resimlerin gözleri oyulmuş, altına da
Gamze ile Murat’ın isimlerinin baş harfinin kazındığı bir kalp!
Yahu bu ülkede milyon yılda oluşan doğal gölün suyunu boşalttılar, dibinde hazine var diye!
Sonra Bakan çıktı ne dedi?
“ Konuyu takip ediyoruz ve o göle yeniden su pompalayacağız!”
İşte bu haldeyiz!
Ülkenin her tarafı bu hazine arayan yamyamlarla dolmuş!
Ses çıkaran yok!
Cezası yok!
Bizim köyde deşilmeyen mezar kalmadı! Buna tarihi Sultan Hatun türbesi de dâhil!
Köy adeta kevgire dönmüş!
Bin yıllık tarihi ziyaret ağaçlarını da kestiler!
Çok tepki göstermiş, ilçenin tüm yetkili amirler ve savcısı dâhil, yapanları bulmak için namus sözü vermişlerdi!
Sonra hepsinin tayini çıkıp gittiler!
Sonra anladım ki bu tür durumlarda namusta tayin oluyor!
Hala geçerken yolumun üstündeki o kesildikten sonra bir de dibinden yakılan ağaç kalıntıları ile karşılaşır adeta yerin dibine geçerim!
Teselli olsun diye oraya dört tane çam fidanı diktirdim!
Yavaş yavaş büyüyorlar!
Ne zaman dal budak verirler bilmiyorum!
Ancak çok iyi biliyorum ki gölgeleri bana nasip olmayacak!
Orası bir dağ zirvesidir! Yorgun göçmen kuşların soluklandığı yer!
Orada kuşlar soluklanacak ben olmasam da!
********************
KRİZ
Döviz bir kuruş yukarı tırmandığında bize anlık maliyeti bir milyar iki yüz milyon dolardır!
Buna hiç bir Müslüman ve Halife dayanamaz!
İster istemez “ faiz” denilen harama el uzatmak zorundadır!
Hem bunu yapmaları o kadar çok rahat ki!
Çünkü elde HDP var ve aynı gün kalan son belediyeye de kayım atadın mı, mesele bitmiştir!
Kim takar dövizi, zamı, cezayı, faizi?
İki gün önce ekonominin güzelliğin buzdolabı ve çamaşır makinesi üzerinden gözümüze sokan Reis çıkar “ bunların son belediyesini de elinden aldık mı?..” der ve biz kurtulan vatanın bayramını yaparız!
Şu buzdolabı meselesinde Vallahi ben Reisten yanayım!
Ben küçükken yaylaya giderdik ve o yağları yoğurtları soğuk su gözelerine yatırır öyle muhafaza ederdik!
Şimdi öyle mi?
Bizim Ası pınar yaylasında şimdi güneş enerjisi ile çalışan buzdolapları var ve güneşi bir tarafa bırakırsak bu bir AKP nimetidir!
Sonra şehre geldim ve evin içini bir dolaştım ki ne göreyim?
Bırakın buzdolabını, çamaşır makin asını, derin dondurucu bile var!
İçinde olanları söylemiyorum, Vallahi duysa hırsızlar bu gece evi talan eder!
Sonra koltuğa uzanıp bir keyif çayı içeyim diyorum ama o da ne?
Ahmet Davutoğlu televizyonda ve “ ben solcuyum” diyor!
“Tüh kalıbıma” diyerek yerimden fırlıyorum!
Bu adam elli kiloluk haliyle Başbakanlık yapıp ülke yönetti, üstelik solcu olarak!
Ben yüz kiloyum ve iki koyun güdemiyorum!
Zaten oldum olası solcular çelimsiz ve zayıf olur, çünkü kursakları tane görmemiştir!
Anlaşılan ben tip ve kilo olarak sağcıymışım da haberim yokmuş!
Şimdi asıl mesele şu:
Ülkeyi bir erken seçime götürecekler ama neresinden tutsalar bilmiyorlarmış!
İki kafadar yan köye eşek hırsızlığına gitmişler!
Gece zifiri karanlık ve siyah olan eşeği karanlıktan ayıramıyorsun!
Biri birini tembihlemişler “ eşeklere arkadan değil, önden yaklaşalım ki çifte atmasınlar!”
Neyse karartı da zar zor seçtikleri eşeklere yaklaşmışlar ama kafa nere, kıç nere seçememişler!
Biri yakalamak için tam elini uzatırken, eli alışık olmadığı bir yere gitmiş ve çifteyi yemiş!
Yer de can havliyle arkadaşını uyaracağı anda, arkadaşı da çifteyi yemiş ve “ Ulan Ramo ben ölmeye ölürüm ama eline sert bir yer gelirse bilki orası eşeğin başı değildir!”
Şimdi hepimiz karanlıktayız!
Aman ha!
Aklınızı boş verin!
Ellerinize sahip çıkın!
****************
NETEKİM KUŞAĞINDAN “ Z” KUŞAĞINA
Paşa 12 Eylül darbesini yapıp bir gecede memleketi sükuna kavuşturunca hepimiz derin bir nefes almış, doğan her çocuğa “ Kenan” ismi vermiştik! Jandarma kapıya geldiğinde kucaktaki bebeği gösterip “ ahan bu da Kenan” diyerek olası bir kafa kol kırmayı bertaraf etmiştik!
Sonra paşa verdiği emirlerle hem sağdan, daha çok soldan onlarca insanı ipe göndermekle kalmamış, binlercesini de işkencelerden geçirip haddini bildirmiştir!
Sonra baktık ki yaşı gereği elini ayağını çektiği heveslerinden “nü” resimler çizmeye başladı ki sorma gitsin!
Hani yalakalık olsun diye bu resimleri alanlar, evlerin duvarlarına değil, banyo duvarlarına astılar ki gerisini siz bilirsiniz, sanırım bu tür tabloları incelemenin en güzel yeri banyodur!
Paşa bu, durur mu?
Gençlik önemliydi ve onlara “ Ulan sokakta ne işiniz var, savaşmayın sevişin” dedi!
Allah için güzel bir öneriydi ve devlete hiç bir zararı yoktu!
Bu emri alan gençlik durur mu?
Sevişecekti ama nereden başlayacağını bilmiyordu!
Öyle ya, cinsellik ciddi bir tabuydu ve sözünü etmek bile namussuzluktu!
Gençler ancak evlenince gidecekleri yolu biliyorlardı, o da sağdıç ve yengenin salık vermesiyle!
İşte bu kuşak, sonradan kedi, köpek, hata damacana ne varsa hal etmekle kalmadı, bir de en çok kadın cinayeti işleyen kuşak oldu!
Bu kayıp kuşak şimdi kırıklı yaşları aşıp kemale erdi!
İşte onların çocukları şimdi yeni bir kuşak oluşturdular ve onlara “ Z” kuşağı diyorlar!
Yani az buçuk sorgulayan kuşak!
“Dindar nesil yetiştireceğiz” diye, din adına her türlü yalan ve hile karlığı yapanlar bu kuşağın gözünden kaçmadı ve çoğu da ateizme dümen kırdı!
Zaten böyledir, baskı ve yalan her zaman karşı bir doğru yaratır ve bir de bakarsınız ki
Yalanlarınız bile size baş kaldırmış!
Dikkat!
“Z” kuşağı geliyor!