Yaşam Haber - Haberin Merkezi
ÜLKEYİ KİM YÖNETİYOR?
02-09-2019 15:41 419

ÜLKEYİ KİM YÖNETİYOR?

 

 

       AKP iktidara geldiğinde ilk söylemi bu ülkenin başta “Kürt sorunu” olmak üzere birçok sorununun çözülmesi gerektiğini söylemiş ve hatta buradan sempati de toplamıştı!

İktidar olduğu dönemin en büyük kırılması “ Ergenekon” yapılanmasına çomak sokmasıydı!

       Bu ülkede bir uzman çavuşa dokunmak bile cesaret isterken, onlar generalleri ve hatta Genel Kurmay Başkanını bile cezaevine attılar!

     Hafızasal deprem yaşıyorduk! Özellikle Güneydoğu meçhulleri ile ilgili kimi üst düzey subaylar sorumluluklarından dolayı yargılanıyordu!

      Arif Doğan ve Veli Küçük gibi kudretli adamlar dönemin JİTEM kanunsuzluklarından dolayı müebbetle yargılanıyordu! Bu davalardan en ağır cezayı alanlar, FETÖ kalkışmasından sonra birden mağdurlar hanesine yazılıp topluca cezaevlerinden salıverildiler!

     Bahane hazırdı! “ Bu bir FETÖ kumpasıydı” denilerek meselenin içinden tereyağından kıl çeker gibi çıktılar!

Devran bu ya!

Bu sefer Ergenekon ipleri eline aldı!

Kimle, nasıl mı?

Darbe bastırılınca devreye Bahçeli ve Perinçek grubu girdi!

Erdoğan artık el mahkûmdu!

       Tamam, darbeye Fetöcüler kalkışmıştı ama bir denge kurmak gerekiyordu! Kürt’ler, Aleviler ve bilumum solcular nasibini almalıydı! Üstelik bu saydıklarımın hepsi de bu darbeye karşıydı ve lanetlemişlerdi!

Sonra plan takır takır işledi, suçsuz günahsız ne kadar insan varsa KHK garabetiyle işinden ekmeğinden edildi!

Bitmedi!

       Özellikle birinci koşul, bu ülkenin kangren olan sorunlarına daha sert ve askeri bir çözüm gerekiyordu! Bu tamamen Bahçeli ve perinçek dayatmasıydı!

İktidar el mahkûm ve buna boyun eğdi!

Çünkü tüm ipleri bu yapılanmaya kaptırmıştı!

Suriye meselesinde de aynı ekip başroldeydi!

      Her ağızlarını açtıklarında “ Girmeliyiz, öldürmeliyiz, yok etmeliyiz” gibi dayatmalarla iktidarı bu karanlığa sürüklediler!

Şimdi geldiğimiz durumu söylemeye gerek yok ve her şey göz önünde!

Tabi bundan sonrasını yine o ekip bilir! Çünkü AKPnin bu konuda hiç bir söz hakkı yoktur!

Çöken ekonomiyi zam ve cezalarla ayakta tutmaya çalışanlar, gelen homurtulara avazı çıktığınca “ Sizin mermi fiyatlarından haberiniz var mı?” gibi alakasız tehditlerle cevap vererek toplumu susturmuşlardır!

Türkiye’yi Amerika ile Rusya arasına sıkıştıran bu ekiptir!

Bu ekip, Enver paşa zihniyetidir!

Akılsızlığın bedelini doksan bin askeri tipiye tutturarak bize ödettiler!

Şimdi çağ değişti; tipi falan yok ama, daha beteri var!

“Kusursuz fırtına!”

Başrollerinde Amerika ve Rusya!

Buradan çıkışın yolu akıldır!

Ama yok!

Bizimkiler çıkmış illa “ Mermi” diyor!

E, bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü!

Ne kadar da çok yakışıyoruz hem dünyaya, hem de barışa!

Şimdi anladınız mı, ülkeyi kimin yönettiğini

********************

ANLAMLIDIR DOĞRUDUR

 

        Ekrem İmamoğlu’nun HDP Belediye Başkanlarını ziyaret etmesi bir ezberin bozulmasıdır!

Bu ülke biri birimizi anlamadığımızın sancılarını yaşıyor.

      Klavye başında yazmak en kolayı! “ Efendim, oraya Atatürk posteri ile gitmişte” bilmem ne gibi ucuzluklara sığınmanın zamanı değil! Bu ülke kan kaybediyor ve akan kan hepimizin! Dahası, çocuklarımız ve geleceğimiz kanıyor! Çıkıp yüz yıl öncesinin yaşanmışlıkları üzerinden kin ve nefret iklimini çoğaltırsak hiç bir yere varmayız!

Bu ülkenin bugün bir barışa ihtiyacı var. Barış ne demektir biliyor musunuz?

Hataları, yanlışları silip defteri kapatmaktır!

Kısacası biri birine kan bağışlamaktır!

Sarılmaktır, teneffüs ettiğimiz aynı havanın tene yansıyanını koklamaktır!

Sonra oturup doyasıya mutluluk gözyaşları dökmektir!

        Onca kanın döküldüğü bu toprağın, mutluluk gözyaşlarına o kadar ihtiyacı var ki, kim bilir belki dağ taş çiçeğe bürünecek ve belki de en çok ben ağlayacağım; hiç ağlamadığım kadar...

Şimdi anladınız mı bu ziyaretin önemini?

Evet, İmamoğlu iktidar falan değil! Yapabileceği bir şey yok diyebilirsiniz!

Ben öyle düşünmüyorum; bu adım bile çok şeydir!

Üstelik onca canavarın bu sorunun kenarından geçenlere diş bilediği bir zamanda!

Cesarettir, elini taşın altına koymaktır; dahası ölümüne sevmektir!

Bunu sezemeyenler eleştiriyor işte “ Atatürk posteri” falan gibi!

Şimdi söyleyin bana siz olsaydınız ne yapardınız?

Tabi sorum tuzu kurulara değil!

Her gün yangından nasibini alanlaradır!

**************

BİRAZ ŞAPKANIZIN ALTINDAN ÇIKIN

 

      Dün bu sayfada Ekrem İmamoğlunun Kayyım atılan Belediye Başkanları ile ilgili ziyaretini yazdım. Kimi olumlu, kimide eleştirel yaklaştı! Zaten doğal olan budur! Ancak özelime yazan kimilerine şunu hatırlatmak istiyorum! Ben hiç bir zaman özele siyasi yazı yazmam! Bildiklerimi ve doğrularımı rahatlıkla genele ve herkese yazarım! Kendime ait fikirlerim vardır ve bunu öyle “ Biat” iklimine de feda etmem!

        Bu coğrafyada yaşadığımız en büyük sıkıntı gerçeklerden kaçmaktır ve siz kaçtıkça adım başı tökezler, kanattığınız dizlerinizle kalırsınız!

Gelelim asıl meseleye!

     Ekrem İmamoğlunun takdim ettiği Atatürk posteri bu seçilen Belediye Başkanlarının makamında yok muydu?

       Hatta Van Kayyımı o makama atandığında yerini değiştirip yanına bir de Cumhurbaşkanının posterini asmadı mı?

       Bakın, bu sığlığı bırakın! Zaten bu sorunun çözülmemesindeki en büyük engel, doğruyu söyleyenlerin itibarsızlaştırılmasıdır! Geriye kalanların militanca ve üç adım ötesini görmeden yaptığı dayatmalar, işi içinden çıkılmaz hale getirmiştir!

       Ne yani, yarın bir barış ortamı hazır olduğunda şartlardan biri “ Atatürk posteri” mi olacak?

Her zaman suçlu aramak gibi bir verimsizliğimiz var! Bu, dünyayı sadece kendi şapkasının altından ibaret olarak görmektir!

Eğer şapkayı kaldırırsanız üstünüzde uçsuz, bucaksız bir gökyüzü var!

Hem de alabildiğine mavi!

******************

“ Buca göleti!”

 

    Yapay bir gölet oluşturmuşlar! İçinde kazlar, ördekler ve su kaplumbağaları var! Bir de kocaman sazan balıkları!

Gölet” dediğin topu topu bir elin avucunu dolduracak kadar bir su kütlesi!

     Buraya kuşlar, balıklar gelsin diye değil; öyle bir görsel oluşturup etrafına bir kaç büfe koymuşlar ve orası tam bir kaz yolma alanına dönmüş!

Bir tabak köfte ve yanında bir salata kırk lira!

Hakkını yemeyelim dört köfte ve bir de bira!

    Sonra göletin yüzeyine bakıyorsunuz çamur gibi! Tüm kaplumbağalar suyun yüzeyinde nefes almaya çalışıyor! Fazla gidecekleri bir yer de yok; adeta bir su hapishanesi ve uçamayanlar el mahkûm!

Bu çamur gölete yabani ördekler de gelmiş!

Ancak onlar bir iki dalıp, sonra da kanatlarının avantajını kullanarak uçup gidiyorlar!

     Su tahliyesinin olmadığı bu göletin canlı hale getirilmesi için istense onlarca çözüm var!

Ancak yok!

Sadece bir su hapishanesi ve kirli bir görüntü!

     En çokta çaresiz su kaplumbağaları! Ağır gövdelerini yüzeyde tutamayıp sadece başları dışarıda insanların gözüne bakıyorlar!

Kim bilir belki merhametli bir yüz arıyorlar, onları oradan kurtaracak olan!

Evet, burası İzmir’in göbeği ve “ Buca göleti!”

Buca belediyesi bu yazıyı görür mü, görmez mi bilmem?

Umarım en kısa zamanda oranın farkına varır ve gerekli çalışmaları yapar!

Sonra mavi su da oynaşan balıkları ve kaplumbağaları tatlılıkla seyr ederiz!

 

Top