Yaşam Haber - Haberin Merkezi
MARS
01-12-2018 16:15 493

MARS

 

 

      Onun güneşin dokuz uydusundan biri olduğunu elin gavurundan öğrenmiştik!.Hata üzerinde yaşadığımız ve içine etmek için elimizden geleni ardımıza koymadığımız dünyanın döndüğünü bile onlardan öğrendik!.

      Bize kalsaydı hala öküzün boynuzları arasındaydık ve iki boynuz arasındaki dünyanın akıbeti sadece öküzün insafına kalacaktı!.

      Şu çağa gelmişken, üç kelime konuştu ve düşüncesini yazdı diye cezaevlerini gazeteci ve düşünürle doldurmayı marifet sayan bizimkiler, Marsa uydu indiren gavurun bu akıl almaz işini mutlaka bir şeylere yorarlar ve bunun bize bir komplo olduğunu, ya da Allah’ın işine karışmak olduğunu söyleyeceklerdir!.Çünkü biz bin dört yüz yıldır

        Abdestin nelere bozulacağını hala öğrenememiş bir toplumuz!.Bu abdest işini hal etmeden uzayla, gezegenle ne işimiz olur?

       Mars’a uydu indiren gavur, abdestsiz, besmelesiz yaptığı bu işin haram olduğunun farkında değil!.Böylesi bir durumda Mars’ı ele geçirse ne oluuııırrrr, geçirmese ne olur?!

Göğsünde iman olmadıktan sonra!.

Hatırlarsınız..

      Yine bu gavurlar uzayın boşluğundaki “ Kara deliklerle” ilgili bir bilimsel çalışmanın sonuçlarını açıklamışlardı..

Bu duruma tepki koyan Cübbeli Ahmet Hıcamız ne demişti?

       “Ulan salak, gitmiş havada kara delik arıyor, oysa dönüp dibine baksa, delik orada!.Aptal ya bunlar, milyarlarca doları böyle heba edip, kara delik arıyorlar”

Bu konuda ilk kez Cübelliye hak vermiştim!.

       Dibindeki kara deliği görmeyecek kadar akıl fukarası olan bu gavur akılsızları o parayı Cübeliye verseydi, o da bu parayı Nakşibendi tarikatının Xalidi koluna yatırsaydı, tüm gavurlar direk cennetlikti!.

  Bu kör bağnazlığın sancılarını bir türlü vücudumuzdan atamadık atamayız!.,

       Elin gavuru tepemizde uzayın boşluklarına kanat çırparken, biz yer yüzünde sadece karın üstü sürünerek biri birimizin ayağını çekiştirmekle meşgulüz!.

Biliyorum!.

O gavurlar bir gün buradan uçup gidecekler ve bizi bize bırakacaklar!.

Sonra biz suda gaz kaçırmanın abdest bozup bozmadığını tartışmaya devam edeceğiz!.

*********************

ŞAFAK KARANLIK

 

Terhisine uzun süre kalanların kullandığı bir deyimdir!.”

“Şafak karanlık!”

       Sokakları dolaşıyorum!.Herkeste tedirgin bir halin tüm yansımalarını yüz ifadelerinde okumak mümkün!.

        En küçük bir tartışmanın sonucu dahi, kavgaya dönüşecek kadar ateş fitili gibi herkesin elinde duruyor!. Anlamıyorsunuz, anlatamıyorsunuz!.

         Tepede siyasilere bakıyorsunuz, yok böyle bir sorumsuzluk örneği!.Bereket versin ki, insanlar

artık bunlara inanmıyor ve bunların söylediğini alıp torbaya koymuyor!.Yoksa olacakları düşünmek bile istemiyorum!.

        Hiç bir komşu ülke ile iyi değiliz!.Suriye denilen bataklıktan çıkmış değiliz!.Hala Amerika denilen canavarın dişleri arasındaki kırıntılardan medet umuyoruz!.Tüm bunlara rağmen iç sorunlarımızı bırakın çözmeyi, çözmemek adına ne gerekiyorsa elimizden geleni ardımıza koymuyoruz!.

Bazen düşünüyorum da, bu durumu göremeyecek kadar ferasetimizi bize kaybettiren nedir, diye?

Tamam, iktidarı geçtik!.

Ya muhalefet?

Yahu insan politika üretemeyince, gidip evinde oturmasını da mı bilmez?

Şimdi yerel seçimler var!.

       Boy boy yalanlarla cadde, sokakları kirletmekle kalmayacaksınız, bir de megafonla kulağımızın

içine, içine yalan pompalayacaksınız!.

Sonra ne olacak?

Reis çıkıp balkon konuşması yapacak “ Hepimiz kardeşiz” diye!.

Sonra biz kardeşler kuzu kuzu evin yolunu tutarken, gerçekten gelen zam ve kazıklar hiç bir ayırım yapmadan payımıza kardeşçe düşecek!.

Sonra?

Sonrası ne?

Dünya dönüyor işte!.

*****************

kimi mutlu, kimi mutsuz..

 

Gün ağarmıştır sevgili, birazdan zincirinden kopacak bu şehir, aykırı yönlere akacak binlerce yüz;

kimi mutlu, kimi mutsuz..

en çokta mutsuz..

Ekmek kavgası başlayacak nefes nefese

kenetli dişlerde yokluk ısırılacak, dil her zamanki gibi acı..

Düştüğüm kavgada bir kez daha yenildim, olsun gidip parçalanmış giysilerimi yeniden yamayacağım, yırtık ceplerime gerek yok, bir iki kaba dikiş yeter, çünkü bir türlü alıştıramadım üç beş kuruş taşımaya, dibini yoklayıp bulamadığım bozuklardan dolayı, yarı yolda minibüsten atıldığım çoktur ama

yinede dokunmamıştır, bu ayakların bildiği en iyi iş yürümektir..

yürüyoruz işte..

sümüklü burunlarıyla mendil satan çocuklar kapatmış köşe başlarını, titrek ellerinde tutunamayan kuruşları yerde toplamak daha zor olsa gerek..

bu şehri burunlarına çekip yere akıtmak gibi bir şey..

bu şehri çocuklar soluyor..

ötesi yalan!.

Top