Bugün değil, yıllardır alıştırıldığımız bir durumdur!
Bu ülkede çoğumuzun soyadı ya kanla başlar, ya da kanla sona erer!
Geri kalanların soyadı da aslandır, kaplandır, kartaldır, şahindir, doğandır ve hata yılandır...
Sanırım anladınız ne demek istediğimi?
Sonra yönetim ve parlamentodaki kadın sayısına bakıyorsun, eh işte dostlar pazarda görsün!
Eğer kafanız basıyorsa gerisini anlatmaya gerek yok!
Bu tablo kadın cinayetlerinin onayıdır!
Berdel, akraba evliliği ve kendi isteği dışında aile kararıyla onaylanan tüm evlilikler, çocuk yaştaki gelinler ve bilmem daha nelerin çıktığı yol kadın cinayetleridir!
“İstanbul sözleşmesiymiş!”
Güldürmeyin insanı!
Anayasamızda da yazar “ Türkiye Cumhuriyeti laik ve demokratik bir ülkedir!” diye!
Hatta “ herkes kanun önünde eşittir!” der!
Der de, der!
Şunu unutmayın, toplama alt kültür toplumlarının hepsinde kanunlar sadece yazılır!
Uygulamalar farklıdır ve altta kalanın canı çıkmış kime ne!
Yani eğitimde dünya liginden düşmüşsün, üniversitelin bile yaşadığı ülkenin coğrafi konumunu bilmiyor ve cehalet iklimi artık tüm bedenimizi esir almış ve biz çıkmış günü birlik kadın cinayetlerine “ bu da yapılır mı?” diyoruz!
Üstelik bu cinayetler giderek artıyor ve de kan donduran cinsten!
Küçük yaşta çocuklarınızı insan gibi eğitmez ve kız çocuklarını çok acayip ve farklı bir cinsmiş gibi algılatırsanız sonuç budur!
Namus kavramını beyinde aramadığınız sürece hiç bir kadın cinayetini önleyemezsiniz!
Kadını, erkeğin tapulu malıymış gibi fetva verirsen ve buna bilmem hangi hadis, hangi âlimden alıntılar yaparsan, bu işin birinci katili sensin!
Diğeri kuyruktur ve sen olduğun sürece de hiç bir zaman bitmez!
Çünkü biz bu ülkede günlük enerjimizi cinayetlerden alıyoruz!
Olmadığı gün moralimiz bozuluyor!
Günlük ölüm çeteleleri tutuyoruz ve üstelik göğsümüzü gere gere!
Eskiden en ünlü eşkıyalar insan öldüren ve gariban yağmalayanlardı!
Bunları yüceltir ve adına türkü yakardık!
Korkularımızı ancak böyle bastıra biliyorduk!
Tıpkı şimdi olduğu gibi!
Korkuyoruz!
Korktukça en kolay iş kadın öldürmektir!
Bunu hiç bir yasa ve ağır cezai müedielerle engelleyemezsiniz!
Yapacağınız tek şey, zihniyet devrimidir!
Aksi takdirde mevcut zihniyetle tüm kadınların boynu darağacındadır bilesiniz!
**************
İNSANA DAİR
Binlerce yıllık yolculuğunda bir birini yiyerek bu güne gelmiştir!
Tıpkı bir ağacın yapraklarına dadanan tırtıl gibi!
Tüm yaprakları kemirip ağacı nefessiz bırakmadan işinin başında ayrılmaz!
Çağlar boyu en çokta kendi türünün zekilerini yok ederek yoluna devam etmiştir! Çünkü aklının yetmediği yer de kasları devreye girmiştir! Bir yer de aklı askıya almışsanız iş kaslara kalır ki artık kim öle, kim kala!
Tüm memelilerde olduğu gibi insan da bir memelidir ve erkekli dişilidir!
Yani kadın ve erkek!
Bu iki türün erkek olanı kaba saba bir şeydir!
Baktığınızda hiç bir tarafında zarafet yoktur!
Genelde gelir geçerdir ki sadece yaşadığı anı bilir, ötesi ile işi yoktur ve unutur gider!
Ne gariptir ki tüm bunlara rağmen beyin ağırlığı kadın beyninden daha fazladır!
Bence o kabalığı, ancak böylesine kaba bir beyin tamamlayabilirdi!
Aslında Tanrı onları özel yaratmamıştır, birazcık bir fazlalık vermiş ama onun intikamını da “ prostat” olarak kat kat almıştır! Umarım olmam!
Ama kadınlar öyle değildir!
Zarif ve incedirler. Bir kere hiç bir şeyi unutmazlar! Hafıza yıllar öncesini önünüze getirir ki kabul etseniz yenilmiş sayılırsınız, kabul etmeseniz yalancı duruma düşersiniz!
Bu tür durumlarda en doğru olanı hafif bir kavga çıkarıp evden sıvışmak!
Sonra akşama eve döndüğünüz de konuyu, hükümetin iyi yönetemediğine getirip “ lütfen kapat şu kanalı bunları dinlemek istemiyorum” demektir!
Tabi konu yine kırk yıl öncesine gelecektir ama
siz artık bunları tecrübeyle alt edeceksiniz, ne de olsa erkeksiniz!
Ben doğarken göbeğimi Reyhan teyze kesmiş ve devasa karların yağdığı bir dağ mezrasında ağır kış şartların da anneme doğum yaptırmış, tabi makas ve bıçak yok, göbek bağımı bir taşın üzerine koyup, diğer taşla vurup kesmiş!
Derken annem üç yıl emzirmiş ama ben erken yürümüş ve konuşmuşum!
Dilim bir açılmış ki dur durdurabilirsen ve hala durduramıyorum bu belalı dili!
Sonra mezradaki ileri gelenler dâhil, herkes bir gün bize bir davete gelmişler!
Reyhan teyze bana takılmış durmuş ve en son “ büyüyüp adam olursan bana ne alacaksın?” demiş!
Henüz üç yaşımdaymışım ve “ sana kırmızı külot alacağım” demişim!
Tüm cemaat kahkahaya boğulurken, Reyhan teyze utancından kaçarak ortamı terk etmiş!
Bundan bir kaç yıl önce Reyhan teyzeyi ziyaret edip elini öptüm! Artık çok yaşlıydı ama yine de espriler hava da uçuyordu!
Birden “ senin bana kırmızı külot sözün vardı, hani” demez mi?
Ben kulaklarıma kadar kızardım ve utancımdan başım önüme düştü! Salon tıklım tıklım ve kahkahalar!
Sonra döndü cemaate meseleyi anlattı ve ben de ilk kez duydum!
Sonra “ bir dahakine mutlaka istiyorum” dedi!
Sonra anne kadar sevdiğim Reyhan teyze vefat etti!
Zarif, güzel bir kadın olmanın yanında bir de derin bir hafızaydı!
İşte bunların hiç birini erkek aklında bulamazsınız!
Kadınlar muhabbet masasında bir yemeğin güzelliğine kafa yorarken, erkekler rakı masasında kendisine ve çevresine iftira atarak kadın etinden yetmezliklerini tatmin ederler!
Ne diyeyim?
Keşke dünyayı kadınlar yönetse!
***************
SIKINTI NEDİR?
Bir ülke her zaman kendini yaratır!
İçinizde ki malzeme bir çoğunluksa, yoğuracağınızın hamurun ekmeği de oradan çıkar!
Bu hep böyle olmuştur! Tersini düşünmek toplumsal sosyoloji ile bağdaşmaz!
Kısacası eşyanın doğasına terstir!
Burada benzerlerini defalarca yazmıştık ama sonuçta “ deve sidiği içmek şifadır” diyen bir profesör kadar meşhur değildik! Ha biz yazmışız, ha köyün erkenci horozu ötmüş, aynı şeylerdi!
Kendini sözüm ona “ aydın” sayan bu ülkenin rakı masasından öteye bir sınır bilmeyenlerinin
top yekün olarak bir araya gelip “ Başkanlık olsun ne zararı var?” diyerek gündemin tek belirleyenleri olduklarını hepimiz biliriz!
Sonra, Başkan geldi ve bunlardan bir kısmının boynundan tutup içeri tıkınca, diğerlerinde panik başladı!
Kimi korkudan şiddetli bir iktidar savunuculuğuna soyundu ve bu işin uzmanı troller bunları hemen kapıp kendi medya organlarında susmamacasına konuşturmaya başladılar!
Onlar, kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sansınlar!
Az kaldı, birer paçavra olduklarını da anlayacaklar, çünkü kullanma da artık sona gelindi!
Şimdi bunlardan kimileri de feryat figan “ pişmanız, böyle olacağını bilmiyorduk!”
Dedim ya “ bunlar rakı masasından ötesini bilmez” diye!
Bilselerdi, Türkiye gibi demokrasisini oturtamamış ve hata demokrasiden öcü görmüş gibi kaçan bir ülkede “ Başkanlık sisteminin” ne olacağını iyi bilirlerdi!
İran böyle çökertildi!
Borçsuz, harçsız bir ülkeydi!
Humeyni’yi getirdiler ve o gelsin diye yırtınanlar, o geldikten sonra boyunlarını ilk ipe verenlerdir!
Sonra iyice elden ayaktan düşen bir İran’a ihtiyaç vardı ve onu da Ortadoğu’nun en güçlü ülkesi Irak’la sekiz yıl savaştırıp iyice dişini çektiler!
Gerisini biliyorsunuz, ne Irak kaldı, ne de o eski İran!
Eh!
NATO üyesi bir Türkiye!
O kadar oyunlar dönüyor ki her oyuna da gözü kapalı atlıyoruz!
Çünkü elimizde kalan tek koz “ belaya atlamak!”
Biz atladıkça her seferinde bir tarafımız kopuyor!
Buna en çok o sık tekrarladığımız “dış güçler!”
seviniyor!
Çünkü biz onlar için ciddi bir sömürü alanıyız!
Daha çok el açmamız için ayaklarımızın kesilmesi lazım!
Şimdilik topal dikenciyiz!
Sonrasını hepimizle beraber o yalaka takımı da görecek ama olan yine bize olacak!
Çünkü onlar için fark etmez, bu sefer bir şerbet masası kurar, rakının günahından dem vururlar!