Yaşam Haber - Haberin Merkezi
YÜCE TANRIM
16-03-2020 15:49 349

YÜCE TANRIM

 

 

Anadolu’da, çok sevdiğim bir söz vardır”

Atın ölümü itin bayramıdır!” diye!

İnsan denilen canlı yeryüzünün en tehlikeli varlığıdır ve bu canlı türünün çok azı insandır!

Gerisi sadece kendini yaşatmaya programlamış tehlikeli bir varlıktır!

        İşte insanın bu tehlikeli kısmı çok olandır ve çok olmasından dolayı dünyayı ve yönetimini onlar idare eder!

Çünkü kalabalık alt yığınlardan çıkarlar!

      İşte o alt yığınlar, şu an yaşadığımız felaketlerde fırsatlar yaratıp biraz daha yaşamanın yollarını arayanlardır!

Son virüs olayın da bunu bir kez daha gördük!

Alış veriş merkezleri adeta yağmalandı!

Tabi bu yağma kime yaradı biliyor musunuz?

Birincisi fırsatçı stokçulara!

Eğer virüse yakalanıp ölmezlerse hatırı sayılır bir servet edindiler ve ömür boyu ye, bitmez!

      Satılmadığı için seçimlerde iyi iş gören makarna bile öyle bir havaya girdi ki artık ev de pişirirken her yağı beğenmiyor!

Diğeri İsrail!

Hani şu Müslüman ülkelerin göbeğinde yaşayıp keyfine bakan ülke!

“ Ey İsrail...” diye bağırdığımız ve Müslüman gazı aldığımız, hata kimi zaman oradan seçim bile kazandığımız İsrail!

      İşte şu an kullandığımız tüm temizlik ve sağlık malzemelerinin sahibi ve üreticisi! Biz de ki kimi “ yerli” diye bildiklerimizin ham maddeleri bile bunlardan gelir!

Şimdi bu küresel salgında rivayet odur ki İsrail’in kasası dolmuş!

       Bugün, yarın bu virüsün aşısını da onlar ya da Yahudi bir bilim adamı bulur ve biz tekrar onların cebini soldurmaya devam ederiz!

Ey Yüce TANRIM!

Bu kul tüm Müslümanlar adına senden bir ricada bulunuyor!

Hani diyorum bize bir ilham ve akıl izan versen de şu virüsün aşısını biz bulsak!

O kadar prof. Unvanlı Müslüman’ımız var ki televizyon kanallarında bağırları çatladı!

Ha bire“ Elinizi temiz yıkayın ve dirseğinizin iç kısmına hapşırın” diyorlar!

Zahar o kadarını biliyorlar! İşin ilginç yanı bizim köyün delisi de aynı şeyleri söylüyor!

      Biliyorum diyeceksin ki “ ben sizi bu dünyanın nimetlerimden yararlanın diye yaratmadım! Bu dünyanın içine edin ve bana öyle gelin diye yarattım!”

       Vallahi dediğini yapıyoruz! Müslüman olarak biri birimizi boğazlamaktan yorulduk ve bu nedenledir ki çoğu seni inkâr ederek “ ateist” bile oldu! Çünkü canlarını öyle kurtarıyorlar!

Kısacası, Yüce TANRIM!

Şu dünyanın dönüşüne zerre katkısı olmayan biz kullarına son bir fırsat nasip eyle!

Şu aşıyı bir Müslüman bulsun!

Bulsun ki bu kadar icadı olan Gâvura bir sözümüz olsun!

       Söz ondan sonra mitili camiye atıp son nefesime kadar başımı namazdan kaldırmayıp sana dua edeceğim!

**************

ANLATAYIM

 

        Kimi zaman Eskiköy “ Di Kewn” ile ilgili paylaşımlar yapıyorum! Bunlar genellikle doğduğum bu köyün doğal güzellikleridir!

Abartısızdır ve var olana dairdir!

Eskiköy adından da anlaşılacağı gibi çok eski bir yerleşim birimidir!

Tarihi kayıtlara bakıldığında buraya ilk olarak Şahin’ler kabilesi gelmiş ve tarih 1225 dir!

Daha sonraları bu köy gelenlerle birlikte büyümüş ve ciddi bir nüfusa ulaşmıştır.

Büyük bir aşirettir ve aşiretin adı “ Bal, bali ve ballan” olarak yöresel farklılıklarla söylenir!

     Şu an çok sayıda köyleri vardır ve bu köylerin bir kısmı Eskiköyden ayrılmıştır ve Eskiköy, bir nevi Ballan aşiretinin başkentidir!

      Eskiköy yaklaşık bin beş yüz rakımlı bir yerleşkedir! Yedi mezrası vardır ve etrafı dağlarla çevrili, çok geniş bir meraya sahiptir!

         Ancak tarım arazileri konusunda yeterli değildir! Merkezi, meşe ve Ardıç ağaçlarından oluşan bir orman varlığına sahiptir! Meraları genelde bozkır ve sert dağlarla çevrilidir! Bu nedenle hayvancılığa oldukça elverişli ve hayvansal ürünleri çevrede ün salmıştır!

      Etrafında başka yerleşim birimi olmadığı için tek başına ve adeta sırtını dağlara dayamış bir asalet gibi durur!

        Dibin de Melet çayı akar ve bu mevsimde öylesine hırçındır ki, adeta ağıt yakarak aktığını sanarsınız!

        Hiç bir kirli su karışmaz ve Asipınar dağının o berrak sularını alır Sultan suyuna teslim eder!

Dere boyu bir bereket yolculuğu gibidir!

       Kaya sazanları, böğürtleni, yabani üzüm asmaları, menengiç, yaban inciri ve daha nice ot çeşitleri...

Bahar gelince köy bir panayıra döner ve şehrin sıkıcılığından bunalanlar gelir kendilerini dağlara vururlar!

Bin sekiz yüz rakımlı bu dağlar temiz hava ve envai çeşit bitkinin yatağıdır!

Dağ çayı, kekik torbalara kış şifası olarak doldurulur!

      İşin ilginç yanı çok güzel madımağı olur! Ama nedense bu köyün kültüründe Madımak yemek yoktur! Nedenini bilmiyorum!

İsteyenler gelip toplasın bolca var ve belki yeni bir lezzet keşf ederiz!

Eskiköy!

Çok belalar atlatmıştır!

Kolera ve veba salgınlarında ciddi nüfus kaybı yaşamıştır!

      Timur, Ankara savaşına gitmeden önce Supatra’yı, şimdiki Doğanşehir’i yerle bir etmiştir ve tüm Balli topraklarını ve dolayısıyla Eskiköy ormanlarını ateşe vermiş, öyle yoluna devam etmiştir!

Tüm bunlara rağmen dedelerimiz bu köyü hiç bir zaman terk etmemiştir!

Şimdi anladınız mı, Eskiköyü neden çok sevdiğimi?

Sekiz yüz yıllık dede yadigârı!

Buradayız, buradayım, burada olacağız...

*****************

NERESİNDEN TUTSAK

 

        Bir işte samimi ve iyi niyetli olmadığınız da tüm olumsuzluklar hedefe doğru alınmış nişan gibi gelir sizi bulur!

Suriye politikaları bile bile belaya atlayacağımızın işaretiydi ama kime anlatacaktınız?

Televizyon kanallarını işgal eden tuzu kurular,

       Sanki Ali babanın çiftliğine girip sepeti yumurtayla dolduracağımızı zan ediyorlardı ve hükümeti ha bire gaza getiriyorlardı!

Kimsenin çiftliğin kapısındaki azmış köpeklerden haberi yoktu!

Bunlar öyle yumurta bekçileri falan değildi! Tüm çiftlik ellerindeydi!

       Kısacası Alibaba çiftliği koruma işini bunlara bırakmış, bunlar olunca da çiftliğe zarar gelmeyeceğini iyi biliyordu!

Sonra!

Sonra ne mi oldu?

     İşte o çiftlikten, yani Suriye’den ne kadar başı boş varsa bir ceket, bir fistan hazır yiyici olarak gelip ülkemize kapağı attı!

E, ne de olsa Müslüman kardeşlerimizdi, iyi bakmalıydık ve maaşa bile bağladık!

     Avrupa, ufak tefek kırıntılarla vaziyeti idare ederek üç beş kuruş verdi ama bu deniz de damla bile değildi!

Derken dâhiyane bir planla “ Kapıları açar, size göndeririz” dedik ve dediğimizi de yaptık!

Ama bir sorun vardı; devlet yönetmek, mahalle yönetmeye benzemiyordu!

       Yunanistan hem sert tedbirler aldı, hem de Avrupa’dan gelecek parayla kasayı doldurdu ve üstelik bugüne kadar mültecilere bir somun ekmek vermediği halde!

       Şimdi bu parayı alıp keyfini çıkaracaklar, sonra da “ Geri alım hükmünü” devreye sokarak bu mültecileri kimden gelmişse tekrar onlara verecekler; yani bize!

İşte size bir devlet aklı!

Bakın “ Ürdün” diye bir ülke var!

Son on yıldır hiç adını dudunuz mu? Sanki yer yarıldı içine girdi!

      Çünkü akıllı bir devlet başkanları var! Diyeceksiniz ki “ o da diktatör” evet öyle ama artık akıllısına da razıyız! Ama yok!

Adam belayı sezdi ve kölesine sessiz sedasız çekildi! Suriye’nin adını bile ağzına almıyor!

Çünkü buradan nasıl bir belanın geleceğini iyi biliyor!

Mutlaka ki danışmanları tehlikeyi ayrıntıları ile anlattılar ve o da eliyle “ aman susun” dedi!

Ya biz?

“Gidip Esad’ın kellesini almalıyız” diyenlerin galeyanına geldik!

       Bu galeyan bize mülteci, kırk milyar dolar zarar ve toplumun sosyal katmanları arasında güvensizlik getirdi!

Yazık!

Çok yazık!

     Bu kadar güzel bir ülkeyi yaşanmaz duruma getirme çabalarımız niye bu kadar ısrarla sürer?

Umarım!

     Umarım ki oturup yanlışlarımızdan arınırız, demek gibi bir iyi niyet dileğinden başka ne diyebilirim ki?

Top